Bölüm 9 ⎈ MÜSABAKA

40 5 1
                                    


Bölüm Şarkısı:  Ólafur Arnalds- Back to the Sky 

the abyss inside us - internal error

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

İyi okumalar.

İyi okumalar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



Elinde keskin ustura bulunur her insanın. Onu kaba, şekilsiz bir mermere benzeyen insan ruhunu oyarak şekil vermek için kullanır. Ustura bazen şekil değiştirir. Sözcük olur. Bir bakış olur, bir mimik, bir hareket... Bazen okunabilir bir şeydir, bazen bir tabloda gizlidir.

Her insan da aslında bir heykeltıraştır. Ve her sanatçının kendine has bir tarzı vardır.

Kimisi okşar gibi sürter keskin metali taşa, hissedilmez ince toz halinde dökülen parçalar, eksiliyorsundur ama bilirsin, geride kalan mermer şaheser olacak. Kimi tüm gücüyle bastırıverir, devasa parçalar büyük bir gürültüyle düşer ayakları dibine. Bu büyük parçalar mermerin kabasını almak için mi yoksa eserin güzelliğini bozmak için mi bunu iyi tahlil etmek gerekir.

Eksikliğini fark ettiğinde duraksayıp düşünür, usturayı neden ruhunu eksilten insanların eline verdiğini merak eder, suçu kendinde ararsın ama hayır, suç orada değil. İçinde, davranışlarında değil, suç sende değil.

Bir ayna bulup bak ruhuna. Bembeyaz, dokunsan yumuşaklığını hissedebileceğin, konuşsan cevabı duyacak kadar gerçeksin ama yüzünde, bedeninde, teninden dökülen kıyafetlerde derin yarıklar var.

Üzülme, sen de bir heykeltıraşsın. Senin elin de ustura tutuyor ve insan mecbur kaldı mı bu eziyet bile olsa usturayı kendine bastırabilir.

Anahtarım cebimdeydi ve Anıl'ın çıkmasını bekleyip kapıyı kilitlemeliydim ama umurumda değildi. Yağmur damlaları yüzüme dokunsun diye başımı geriye yatırdım. Avuç içlerimi gökyüzüne doğru açtım. Anında üşüyen ellerim ve tenimi ısıran soğuk yüzünden hafif hafif titremeye başlamıştım bile ama bu soğuk içimde harlanan acıyı sakinleştirmişti.

Anıl'ın seri adımlarına yetiştikten sonra şemsiyeyi ipinden bileğime astım, montumun önünü kapattım ve ellerimi cebime koydum. Hızlı hızlı yürürken bileğime astığım şemsiye sürekli dizime çarpıp duruyordu. Yağmur şemsiye açmaya değecek kadar çok yağmadığı için Anıl'a vermek de istemiyordum. En son ava gittiğimizde hiçbir şeye itiraz etmeyeceğimin sözünü vermiş olmama rağmen saatlerce tüfeğimi taşıtmıştım.

Derin bir nefes alarak kaburgamı kontrol ettim. O karlı dağdaki uzun yürüyüşümüzü düşününce ne zamandır ağrımadığı için unuttuğum kaburgamı anımsadım. Sanırım artık tamamen iyileşmişti.

Kızılay'a giden otobüslerden birine binip orta kapının önünde ayakta durmuştuk. Her koltuğa bir bir göz atmıştım ama hepsi doluydu.

KÂHİNWhere stories live. Discover now