54. Bölüm "Beklenen Kavuşma"

15.9K 1.8K 161
                                        

O sırada Henry...

"Henry dur. Biraz sakin ol. Öyle gidemezsin."

Çadırdan çıkmak üzereyken prensin kollarımdan yakalamasıyla ikimiz çadırın girişinde kaldık. İkimizin güçleri birbirine denkti. Boğuşmaktan başka bir şey yapamıyorduk. Prensin gözlerindeki bakıştan beni kolay kolay bırakmayacağını anladım. 

"Bırak Jason inan krallığın prensi olsan bile umurumda değil. Karımı o sikik yerden kurtaracağım." Öfkesinin derinliği karşısında bir an çadırdaki herkes sus pus oldu. 'Onsuz bir gece daha geçirmeyeceğim' diye düşündü öfkeyle. Kim bilir nerede kalıyor, insanlardan nasıl muamele görüyordu. Kimse benim karıma dokunamazdı. Eğer ona zarar verdilerse iblis insan demez canlarını bir çırpıda alırım.

 Jason onunla konuşurken kelimelerini dikkatle seçmesinin gerektiğinin farkındaydı. Gözlerindeki temkinli bakıştan anlıyordum bunu. Öfkesinin yakıcı gücünü hissediyor olmalıydı. Diğerlerine çıkmasını işaret ettiğinde beni gitmemem için sıkıca tuttu. Diğerleri çıktığında içeride kalmam için çadırın ortasına sürükledi.

Prens bir an kollarını salladı ve sanki ağrısını gidermeye çalıştı. O ne olduğunu anlamadan kollarını saracak bir mavi ışık yolladım. "Şimdi sakin olmalısın Henry. Mantığınla düşünmeye başlasan ona zarar vermeyeceklerini anlardın." Sonra kollarını yeniden salladı ve yüzünde bir şaşkınlık belirdi. "Teşekkür ederim."

Onun teşekkürü umurumda bile değildi. Kollarımı göğsümde bağlayıp ona baktım. "O lanet yere gidip kaledeki herkesi yok etmemem için bir şey söyle."

Prensin gözlerinde anlayışlı bir ifade belirdi ama omuzları da yorgunluktan çökmüştü. "Savaşı bitirmeye çalışıyoruz, daha da hararetlendirmeye değil."

Onun ukala cevaplarını kaldıracak havada değildim. Kollarım iki yanıma düşüp ellerim yumruk halini aldı. "Öfkemin sınırları yok Jason beni zorlama. Karım orada yalnız kalırken seninle konuştuğum her saniye canımı sıkıyor."

"Bak," diye başladı söze Jason. "Bir heyet istiyorlar. Seni de götürmek istiyorum ama böyle taşkın davranırsan hem karının hayatını hem de barışın gidişatını kaybedersin. 

Haklıydı. Lanet olsun ki haklıydı. Eğer şimdi kalkar gider ortalığı karıştırırsam iki ülkenin arası hiç olmadığı kadar kötü olacaktı. Çadırın içinde bir ileri bir geri yürürken gitmek isteyen yanım mantıklı yanımla bir mücadele içine girmişti. 

"Tamam," dedim içimdeki yangınları görmezden gelirken. "Ne zaman yola çıkıyoruz?"

Prens Jason her zamanki muzipliği ile gülümsedi. "Hemen."

Atlar kısa sürede hazırlandı. Heyette her ne kadar diğer konsey üyeleri istemese de Jason'da yer almak için ısrar etmişti. Onun dışında ben ve beş konsey üyesi daha vardı. Gruba iki büyülü kan da eklenince bir nevi kendi savunmamıza sahip olmuştuk. Büyü kanların güçleri neydi bilmiyorum ama o kadar iblisin arasında Jason'ın bizi güvenliksiz sokacağını düşünmüyordum. Umurumda olduğundan değil. Eğer karımın saçının teline zarar geldiyse kendilerine saklanacak delik arayacak kadar vakit bile vermeyecektim. 

Kaysen Krallığı'nın karargah olarak kullandığı kale çok uzakta olmasa da bana yolculuk çok daha uzun sürdü sanki. Atımı sürdüğüm her anda eşimi düşünüyordum. Bu lanet savaşa hiç getirmemeliydim onu. İnsanlara yardım etmesi umurumda değildi. Onun yokluğu canımı yakmaktan öteydi. Ruhumu yok oluşa sürükleyen bir şeydi. 

Hızımızı yavaşlatan sık ormandan çıktığımızda boş meydanın ucunda kalenin kara gövdesinin yükseldiğini gördük. Atları bir an ile durdurmadan yolumuza devam ettik. Herhangi bir yavaşlamayı kabul etmeyeceğimi biliyor  olmalıydılar. Başka zaman olsa bir kadın için bu kadar deliren adamı aşağılardım. Bu kalbim o kadının aşkıyla yanmadan önceydi. Onu güvende tutmak benim görevimdi ve ben başarısız olmuştum. 

Doktorun KarısıWhere stories live. Discover now