10. Bölüm - Felaketine doğru gidiyorsun!

7.8K 661 10.7K
                                    

Pazartesi günü okul binasına adım attığımda gerçekten mutlu olduğumu hissettim. Uzunca bir sürenin ardından yeniden burada olabilmek ve derslerin başlayacak olması beni sevindirmişti.

Açıkçası şu erken kalkma zorunluluğu olmasa burası muhteşem bir yerdi benim açımdan! Okul sayesinde hem yeni şeyler öğrenerek kendimi geleceğe hazırlıyordum hem de arkadaşlarımla zaman geçirebiliyordum -ki sanırım okulun en sevdiğim kısmı da buydu, sevdiklerimle doyasıya sosyalleşmek.

Güzel başlayan ancak sonu kötü biten kayak tatilinden sonra neyse ki Buket artık aramızdaydı ve güvendeydi. Bunun dışında hiçbir şeyin önemi yoktu. Hepimiz büyük bir badire atlatmıştık nihayetinde, şimdi ise bıraktığımız yerden bir şekilde hayatlarımıza devam ediyorduk.

Dersin başlamasına neredeyse yarım saat vardı, saatime göz attıktan sonra sınıfa çıkmak yerine aşağı kata, kantine doğru yürüdüm. İçeri girince şöyle bir etrafa bakıp tanıdık bir yüz aradım ve cam kenarındaki geniş masada oturan kardeşimi, Emre'yi ve Hakan'ı gördüm.

Hakan... Benim için yeri öyle ayrıydı ki bazen ona bakmak dahi içimi sızlatıyordu. Oysa o bunun farkında bile değildi ya da daha da kötüsü umursamıyordu. Ona ulaşmaya çalıştıkça her seferin beni geri itmesi bunun en büyük kanıtıydı. Onu en son o gece, yanımda kaldığım zaman görmüştüm, sonrasında benimle yan yana gelmemek için yoğun çaba sarf etmesi gerçekten kalp kırıcıydı.

"Günaydınlaaar!" dedim arkadaşlarımın yanlarına vardığımda.

Cansu, "Günaydın," dedi ancak benim neşeli ses tonumun aksine onun sesi cılız çıkmıştı.

"Neyin var senin, bir şeye canın sıkkın gibi," derken karşısındaki sandalyeye oturdum, Hakan'ın hemen yanındaki boş yere. Bana doğru küçük bir bakış bie atmaması şimdi benim de canımın sıkılmasına sebep olmuştu ancak tepkisizliğine aldırmamaya gayret ederek kardeşime odaklandım.

"Annem," dedi üzgün üzgün. "Dün akşam evde kıyamet koptu."

Bakışlarım Cansu'nun parmağındaki tek taş yüzüğe takıldı. "Tahmin edeyim, Sedef Teyze evlilik haberini hoş karşılamadı."

Emre irkilerek titredi. "Kelimenin tam anlamıyla delirdi, Sedef Teyze'yi hiç öyle tepesi atmışken görmemiştim, yine de sabırla onu ikna etmeye uğraştım ama beni evden kovdu. Ne kadar onu yatışmak için dil döksem de kapıyı suratıma çarpmasıyla beni asla dinlemeyeceğini anladım."

Cansu yüz hatlarına çöken kasvetle inledi. "Emre'nin ardından sıra bana gelince ben de aynı deli öfkenin payıma düşen kısmını aldım. Berbattı."

Anlayışla, "Çok üzgünüm canım," diyerek eline uzanıp sıktım. "Birkaç gün bizde kalmak ister misin, Sedef Teyze de yalnız kalıp düşünmüş olur. Sakinleştiğinde tekrar konuşursunuz."

Cansu göz ucuyla Emre baktıktan sonra, "Bilmem ki, anneni rahatsız etmeyi istemem," dedi süklüm püklüm. "Berna Teyze'nin benden hoşlandığını sanmıyorum."

"Lütfen böyle hissetme Cansu," dedim itiraz edercesine. "Annem gelmene çok mutlu olur, zaten seninle konuşmak istiyordu."

Bir kez daha kararsızca Emre'ye baktı, sevgilisi desteklercesine başını hafifçe salladığında Cansu tebessüm ederek bana döndü. "Tamam, bugün siz de kalmayı çok isterim. Teşekkürler."

"Teşekkür etmene gerek yok, orası senin de evin şaşkın," dedim kardeşime sataşarak. "Ayrıca ne kadar istersen kalabilirsin."

Cansu'nun yanakları kızarınca Emre, onun sandalyesini kendine doğru çekerek çenesine bir öpücük kondurdu. "Yakında bana taşınacaksın zaten, annen de bizi onaylayacak merak etme güzelim."

EN ACI AŞKWhere stories live. Discover now