7.BÖLÜM: "SEMBOL"

253 102 571
                                    

Medya: Antik Yunan Rünü

7.BÖLÜM: "SEMBOL"

Gözlerimi acıyla açtığım birçok günden birindeydim yine. Etrafımda yine bir kargaşa ve uğultu sesleri hakimdi. Nefes almakta hâlâ güçlük çekiyordum ama bunun nedeni neydi, bilmiyorum.

Çevremde algılayamadığım konuşmalar dönerken gözlerimi açmakta da zorlanıyordum. Sırtım yumuşak bir yerdeydi muhtemelen yataktaydım. Parmağımda ve vücudumda dolaşan acıyı hissediyordum. Beni terk etmemişti yalnızca varlığını eksiltmişti.

Sonra bir ses duydum. Uzun zamandır duymadığım bir ses. Duymaya hasret kaldığım bir ses. "Ne oldu?" diye soruyordu sert sesi her zaman ki gibi bir komutan edasıyla.

Bir cevap verildi ama anlamadım. Yalnızca onun sesini algılıyordu beynim. "Neden uyanmıyor?" dedi sonra o ses. Beynim yadırgadı bu soruyu. Beni merak mı etmişti?

Uyanığım, iyiyim demek istedim. Diyemedim. Gözlerimi açıp, buradayım demek istedim. Diyemedim. Sen her ne kadar beni sevmesen de, ben seni özledim demek istedim. Dedim. Ama sessizce. İçimdeki varlığına dedim.

Seni çok özledim baba.

Astar Lorenzia buradaydı, yanımda. Napea Vadisi'ne geldiğimden beri, hatta Konsey'den sonra yüzünü hiç görmediğim babam buradaydı. Yanımda. Neden gelmişti? Fenalaştığımı duyduğu için mi? Benim için mi? Endişelenmiş miydi?

Kendimi daha iyi hissetmeye başladığımda yavaşça aralamaya çalıştım gözlerimi. Etrafımdaki yoğun ışık gözlerimin daha fazla ağrımasına sebep olsa da, gözümü kıpırdattığımda duyduğum heyecanlı sesler için zorladım kendimi.

Uzun ve yavaş geçen sürenin ardından artık gözlerimi tamamen açabilmiştim. Etrafı inceledim bir süre. Herkes başıma toplanmış bir şeyler diyordu ancak ben algılama da sorunlar yaşamaya devam ediyordum.

Gözüm tek bir ismi aradı ve buldu. Onca insan arasından birbirine kenetlendi gözlerimiz. Özlediğim cam mavisi gözleri her zaman ki öfkesini yerinde tutsa da başka bir ifadeyle daha bakıyordu onun aksine daha koyu olan mavilerime.

Neydi bu bakışın adı? Neyle bakıyordu?

Birisi bir şey dedi ardından herkes yavaşça boşaltmaya başladı odayı. İtiraz eden sesler duysam da bizi yalnız bırakmak istemişlerdi muhtemelen.

Herkes gittiğinde yalnız kalmıştık. Yeniden. Yine o ilk gün gözümü açtığım beyaz odadaydım. Yavaşça ilerledi bana doğru. Kum saatleri akmadı sanki inadına. Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı.

Bana tepeden baktı bir süre ardından yatağın üstüne benim sol tarafıma oturdu yavaşça. Yatak onun ağırlığıyla çökerken bile bir güven duygusu doldu içime.

Bana baktı, ona baktım. Uzun bir süre sessizce konuştuk yalnızca gözlerimizle. Çok huzurlu bir andı. Gözleri kötü bir şey demezdi değil mi bana? Demezdin değil mi baba?

Sonra yavaşça aldı sol elimi elinin içine. Geçti bütün acılarım, çiçekler açtı yaralarım. Sol elimin işaret parmağına baktı dikkatlice. O parmağımdaki sembolü uzun uzun incelerken bende onu inceliyordum. Sanki hiç görmemiş gibi. Ama bayadır bu kadar çok yakınlaşmamıştık. Yani normal bence bu kadar detaylı bakmam.

Normal değil mi?

"Baba," dedim kısık çıkan sesimle. Çok şey düşündüm ama tek bir kelime çıktı ağzımdan. Dört harf. Baba.

Neydi sahiden?

Dört bıçak.

Dört yara.

SINIRIN KORUYUCULARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin