- asla geri alamayacağım o çizgi roman.

400 38 33
                                    

oy vermeyi ve yorum atmayi unutmayinn, iyi okumalar <3

🖇️

25.03.2009

han jisung

"ve, kazanan lee minho!"

dokuz yaşımda, ilk yarışımda duyduğum ilk cümle. yüzümdeki küçük yaralar canımı acıtsa da ağlamamak için zor durup dudaklarımı birbirine bastırıyorum ve zorla bana gururla bakan anne ve babama gülümsemeye çalışıyorum.

çocuk aklı işte, çevreden görme bir şekilde benimle yaşıt bir çocuk tarafından dövülmeyi kendime yediremiyorum. üstelik ondan uzun ve kilolu olmama rağmen. tabii, sonradan değişeceği aklımın ucundan bile geçmiyordu o zamanlar.

hakem benim kolumu bırakıp sonunda annemin yanına indiğimde, annem beni kucağına alıp saçlarımı düzeltti ben ağlarken. "hannie, ağlama ama. bu daha senin ilk maçın. olabilir öyle şeyler."

babam ağlamamı komik bulup bana gülmeye başlayınca, ben daha çok ağlamaya başladım. komik hiçbir şey yoktu. dokuz yaşındaki böyle durduramazdınız. üstelik ilk maçıyken.

annem babamın omzuna vurarak babamın gülmesini durdururken, ben de anneme daha çok gömülerek ağlamaya başladım. annemin de ne kadar güldüğünü bilsem de, ben üzülüyordum işte.

yaklaşık yarım saatlik bir röportaj ve koçla konuşma sonrasında, sonunda arabamıza girmiş, sıcacık hava veren klima eşliğinde dağların üzerindeki karları izliyordum. elimdeki çizgi romanı çoktan unutmuş, karları izlemeye başlamıştım bile.

"aşkım, jisung'a arkadaki montu verir misin? üşüyecek şimdi." arabayı süren anneme gözlerimi devirmiş, çocuk olmama rağmen oldukça çocukça bir harekette bulunmuştum. "ben üşümüyorum, büyüdüm."

"bebeğim ne alakası var? giy hadi şu montu."

babam bana montu uzatırken, omuzlarımı silkeleyerek tekrar reddettim onları. "istemiyorum anne ya, of."

"jisung, bizim mont giymememiz büyük olduğumuzdan değil ki, vücutla alakası var. sen daha büyüyeceksin, bizden de uzun ve güçlü olacaksın emin ol. şimdi giy o montu, hadi bebeğim. ilk maçını kaybetmen senin küçük veya güçsüz olduğunu göstermez."

anneme emin olamayan gözlerle bakarken, üşümekten vazgeçip büyük bir gülümsemeyle üstüme geçirdim montu ve elime yarım kalan çizgi romanı okumaya devam ettim.

on dakika sonra, annem bagajdan benim çantamı alıp babama verirken, ben de sitenin kapısının önüne doğru yürüyordum. zıplaya zıplaya, büyük bir mutlulukla hem de. ama ne göreyim, daha bir saat önce kendisine yenildiğim lee minho, tam karşımda, annesinin elinden tutmuş, siteye doğru geliyordu bizle aynı zamanda.

evet, aynı binada karşı karşıya oturuyorduk, ancak bu zamana kadar ne komşuluk adına, ne de arkadaşlık adına bir sohbetimiz olmuştu onunla. ben de o da fazla utangaçtık sadece.

minho annesinin elini bırakıp bana doğru gelmeye başlamıştı gülümseyerek, ben hâlâ kapının önünde bekliyor, dalga mı geçeceğinden yoksa başka bir şey mi yapacağını düşünüyordum. bu kurstaki kimse bize birbirini yenilgiye veya galibiyete rağmen tebrik etmeyi öğretmemişti çünkü.

ancak lee minho, hayatımın tek yenilgisi olan o çocuk, dış kapının önünde durdurarak elini uzattı bir dost edasıyla. "tebrik ederim," dedi.

"iyi yarıştın."

ben ona tip tip bakarken, omzumu sıvazladı. "daha ilk maçın, bir dahakinde sen beni yenersin."

"teşekkür ederim," dedim sözlerinin verdiği güven ve sıcaklıkla. "sen de çok, çok iyi yarıştın!"

hide and seekDove le storie prendono vita. Scoprilo ora