- farklıydık.

141 32 64
                                    

han jisung

okuldaydık, her gün olduğu gibi. ders bitmek bilmiyordu, hele fizik dersi olunca ölsem çekemiyordum şu saatlerde. sinirle saçlarımı karıştırarak kafamı sıraya koydum. "delireceğim şimdi."

sıra altımdan telefonumu alırken, minho'yla mesajlarımıza girdim. aslında mesaj atacaktım, ancak bu tehlikeyi göz önünde bulunduramadığım için defterimden bir kağıt yırttım. aslında ne yazacağımı bilmiyordum, amacım sadece onunla konuşmak ve vakit geçirmekti.

bir süre kalemi kağıdın üstünde tuttum ne yazacağımı bilmediğimden. ne yazabilirdim ki doğru düzgün iletişimimin olmadığı çocuğa?

aklıma gelen ilk fikirle gülümsedim heyecanla. küçük bir randevu(?) yapabilirdik. heyecanla bastırdım kalemi kağıda. bugün tatlıcıya gidelim mi?

kağıdı elimi arkaya uzatarak ona verdiğimde, birkaç kağıt şıkırtısı sonrasında, tükenmez kalemi açmasının sesini duydum. kağıt tam önüme düşünce, heyecanla açtım kağıdı. uzun zamandır istediğim tatlıyı yemek istiyordum, ancak asıl amacım minho'yla vakit geçirmekti, nadir olan bokstan sonraki buluşmalarımızı gerçekleştirmekti.

heyecanım dakikalar içinde hüsrana uğradı, şaşırtıcıydı, çünkü minho'yla birbirimizin her dediğini yapardık. ikimiz de, istisnasız ve çıkarsız.

kusura bakma, başka birine sözüm var bugün.

yüzüm düşerken dudağımı yalayıp ısırdım, bir bahane bulup benimle götürecektim onu. kim o?

bir dakika geçti geçmedi, kağıt tekrar önüme düştü. lucas.

lucas? ne ara yakınlaşmışlardı ki? saçmaydı, herkesi bekliyordum ancak bunu beklemiyordum.

lucas?? yakın mıydınız siz?

kafam karışmıştı, onları sadece birkaç kez konuşurken görmüştüm. o gördüğüm zamanlarda da yakın değillerdi zaten. yakın olmalarını da beklemezdim, alakasız kişilerdi. sadece lucas minho'nun yanına gelir, arada sohbet ederlerdi.

hmhm.

elimi yanağıma dayadım, onunla o tatlıcıya gitmeyi çok istiyordum. belki bağımlılık dersiniz bilmiyorum, ancak onsuz bir şey yapasım bazen hiç gelmiyordu, şimdi de olduğu gibi. o tatlıcıya tek başıma gitmek istemiyordum, amacım onunla zaman geçirmekken hem de.

ekemez misin, uzun zamandır denemek istediğim bir tatlı gelmiş. hem de muzlu :((

derin nefes verişini duydum. muzlu pastalara bayıldığımı biliyordu. bunu reddetmesi imkansızdı. ancak yine de her şeye rağmen arkamı dönmeye cesaret edemedim, lucas'ı tercih edeceğinden çok korktum çünkü.

geçen hafta da ektim zaten, üzgünüm, olmaz.

sinirle derin nefes verirken, son şansımı denedim. hadi ama, güzel ve tatlı vakit geçireceğiz!!

jisung, biz böyle randevulara çıkamayız ki. birbirini döven iki insanız, ne zaman oturup tatlıcıda pasta yedik? sen bizi öyle görebiliyor musun?

elime ulaşan kağıttaki mesajı okuduğumda, birkaç saniye bakakaldım. nasıl yani, diye düşündüm ve defalarca okudum kağıtta yazanı.

birbirini döven iki insanız biz dedi, sanki sonrasında gelip benim yaralarıma pansuman yapan o değilmiş gibi. şaka gibiydi, yaralarıma benden, hatta kendisinden iyi bakan çocuk şu an sadece birbirini döven iki insandan ibaret olduğumuzu düşünüyordu. neden bizi böyle hayal edemiyordu ki? tatlıcıda oturup pasta yemek kadar normal bir şey yoktu, bunu onunla denemek istiyordum işte. ne vardı ki bizde? veya bende? düşman değildik, başka herhangi bir şey değildik, bunların hepsi kendi kafasında kurmasıydı sadece.

hide and seekWo Geschichten leben. Entdecke jetzt