24~[Unutmak]

735 95 74
                                    

Günlerden perşembe. Okula gitmeyişimin ikinci günü. Hava biraz soğuk biraz da boğuk. Odamın kapısının yirmi ikinci çalınışı...

"Yoongi, bugün de mi okula gitmeyeceksin? En azından odandan çıkıp bir şeyler yesen..."

Hizmetçi kızın sesini altıncı duyuşum. Bu bana önerdiği dördüncü yemek teklifi. Elimle komodindeki telefonuma uzanıp mesaj gelmesi umuduyla kilidini açtım. Bu iki günde telefonu bin yetmiş altıncı açışım. Hala ne bir arama ne de bir mesaj var...

Derin bir nefes vererek hizmetçi kız kapımdan ayrıldı. Babamı iki gündür görmüyordum ve bu bana evrenin 'Daha kötüsü başına gelmesin.' deyişi gibiydi.

Park Jimin...

Saatlerdir kafamda dolanın tek sesin sahibi bir oğlandı. Ama hiçbir duygu hissedemiyordum. Zaten ben asla bir şeyler hissetmezdim. Sadece, bu kadar aklımda dolanması sinirimi bozuyordu. Gerçekten sinirimi bozuyor muydu?

Ona sinirli miydim? Beni hayalkırıklığına mı uğratmıştı? Yoksa hala bir ümit onu mu bekliyordum? Jimin benim için kimdi? Neden zihnimden çıkmıyordu? Neden kalbimde bir ağırlık hissediyordum, bir bilgim yoktu.

Komodinimdeki sigarama uzandım usulca. Gözlerim eklemlerimdeki kurumuş kan lekelerine kaydı. Dudaklarım alayla iki yana kıvrıldı.

Jimin'in bu lekeleri temizlemesini beklediğim için mi temizlemiyordum ellerimi?

Yoksa tekrar dayak yiyeceğimi bildiğim için uğraşmaya değmeyeceğini mi düşünüyordum?

Babam okula gitmediğimin haberini aldığı an eminim ki yine bana saldıracaktı. Belki de bu sefer dövmekten öldürürdü bile. Şimdi düşünüyorum da; nasıl o kadar dayağa rağmen hala hayattaydım inanılması güçtü. Hiçbir tedavi görmeden kendiliğinden geçmesini beklediğim yaralar ve ağrılarla dolu vücudum. Sanırım fiziksel olarak güçlü bir insanım. Zaten şanslı olsaydım doğmazdım.

Eğer doğmasaydım annem yaşardı...

Sigaramı yavaşça yakıp kurumaktan çatlamış olan dudaklarıma götürdüm usulca. Nasıl bu ruh halinden çıkabilirdim ki?

Ne o oğlanın yüzünün zihnime dolmasını, ne de sesinin kulaklarımda yankılanmasını istiyordum. Sadece bir şeyleri unutmak istiyordum. Tuhaftır ki ilk defa başıma gelenleri unutmak isteyecek kadar bitik hissediyordum.

Belki içimde bir şeyler ölüyordu. Belki de çoktan ölmüştü. Ne babamın gelip beni döveceği endişesi vardı üzerimde ne de aptal telefonun mesaj gelme sesi...

Sadece unutmak istiyordum...

Sigaramı usulca üflerken başımı geriye yasladım. Ne yapabilirdim unutmak için? Uyuşturucu mu kullanmalıydım? Yoksa kendimi alkole mi vurmalıydım?

Hiçbir zaman bunları merak etmeyen bir çocuktum halbuki. Aslında şu anda da istemiyordum. Sanki, sadece ihtiyacım varmış gibiydi. Sanki birisi elime geçse, dünyanın en mutlusu ben olacak gibiydim. Gerçi, mutlu olmak ne demekti ki?

Neden insanlar bu iki şeye ulaşmak için birbirlerini öldürme noktasına geliyordu? Kesinlikle sadece kullananın anlayacağı bir güzelliği olmalıydı, başka bir açıklaması olamazdı.

Aklımdan o çocuğun gidişi bu ikiliyi düşünmemle başladı. Belki biraz soju içebilirdim. Uyuşturucuyu bulmanın çok kolay olacağını sanmıyordum.

Dudağımdaki ısıyla sigarayı geri çektiğimde sigaramın bittiğini yeni fark ettim. Küllüğün içine bastırırken derin bir nefes vererek çekmeceme uzandım. Cüzdanım görüş açıma girdiğinde elime alarak açtım. 1000 2000 3000 won...

𝑺𝒊𝒍𝒍𝒂𝒈𝒆 | yoonmin|Where stories live. Discover now