32~[Kanıt]

655 90 150
                                    

Dudaklarımın üzerinde hissettiğim o kavurucu sıcaklık tarif edemeyeceğim cinstendi. Halbuki rüzgar dakikalardır tenimi üşütmüyor muydu Jimin'i beklediğim dakikalarda?

Dudaklarımın üzerinde o sıcak, kadife dokunuşun dudaklarımdan ayrılmasıyla bedenim afallamış; tekrar onlara sığınmakta bulmuştu çözümü.

Gözlerimi kapatmış, ceplerimdeki ellerimi çıkararak yanaklarına yerleştirmiştim karşımdaki bedenin. O ise beni taklit edercesine yana sallandıklarını tahmin ettiğim ellerini boynuma sarmış ve beni kendisine daha çok çekmişti. Hiçbir şey düşünemiyordum...

Saatin kaç olduğunu, hangi yılın hangi ayında hangi gününü yaşıyorduk bilmiyordum. Yaşım kaçtı, ismim neydi hiçbirini bilmiyordum. Bildiğim tek şey dudaklarımı kutsadıklarına yemin ettiğim o iki et parçasının tadıydı.

Alev alıyordu resmen vücudum. Neydi bu karnımda hissettiğim ve tanımlayamadığım yangın? Ya da neydi bu bacaklarımı titreten his?

Karşımdaki beden ensemi usulca okşuyor ve kendi et parçalarını bana daha çok bastırıyordu. İnanılmaz bir hazdı. Sonsuza kadar böyle kalarak onları öpmek istiyordum. Usulca yanaklarını okşadım karşımdaki bedenin.

Baş parmağıma çarpan gözyaşı ile afallamış geriye çekilmiştim hızla. Afallayan gözlerle bana bakan Jimin ellerini boynumdan indirerek, burnunu çekti ve gözlerini sildi hızla.

"Neden ağlıyorsun?"

Ellerim usulca yanaklarından inmişti. Ben mi ağlatmıştım onu? Benim yüzümden mi ağlıyordu şu anda. Neden bu his bu kadar midemi bulandırmıştı ki?

"B-ben bilmiyorum... Özür dilerim ağlamamalıydım. Gözyaşlarıma hakim olamadım sadece. Çünkü, mutluydum yani mutluyum."

Usulca ellerini yanaklarıma çıkardı. Yanaklarımı sevdi minicik parmaklarıyla. Bir adım daha yaklaştı bana. Sanki içime girecekmiş gibi. Göğüs kafesimi aşıp kalbimin içerisine konacakmış gibi. Sanki daha önceden hiç oraya yerleşmemiş gibi...

"Min Yoongi... Hayatımdan çıkmanı istemiyorum. Bu son buluşmamız olsun istemiyorum. Beni affetmeni istiyorum artık. Biliyorum çok büyük bir hataydı yaptığım. Ama artık birbirimizi tanımadığımız zamanlar gibi davranma bana nolur. Sana bu kadar bağlanmışken seni bırakamam..."

Ellerim tekrar yanaklarını buldu. Onun o güzel yüzünden hiç ayrılmak istememişlerdi ki zaten. Avuç içlerimin onun o güzel yüzü için kaşındığına bile emindim şu an. Yanağını avuç içime güzelce yerleştirerek başını salladı. Usulca da gözlerini kapattı. Sevimliydi. Çok fazla sevimliydi. Kalbim ağrıyordu...

"Bir şey demeyecek misin?"

Sorduğu soru ile transtan çıkmıştım bir nevi. Kuruyan dudaklarımı yaladığımda aklıma gelen az önceki öpüşme ile duraksadım. Tanrım, bir daha öpmek istiyordum onu. Sabaha kadar burada onunla öpüşmek istiyordum.

Böyle güzel bir oğlanı kendi iğrenç hayatıma dahil edebilecek miydim acaba? Ya güzelliğini benim hayatım yüzünden kaybederse? Kendimi nasıl affederdim ki o zaman?

Ümitli gözlerle gözlerimin içine bakıyordu. Nasıl kıyabilirdim ki ona? Ya da nasıl kopabilirdim ki ondan? Bu kadar hayatıma girmişken onu nasıl çıkarabilirdim ki? Ya da bu kadar ona alışmışken onsuz nasıl hayatıma devam edebilirdim ki?

Sanırım artık her şey için çok geçti. Park Jimin çoktan sevgi nedir bilmeyen bana ilaç gibi gelmiş, ve kalbimi fethetmişti. Belki de sesini duyduğum ilk andan itibaren...

𝑺𝒊𝒍𝒍𝒂𝒈𝒆 | yoonmin|Where stories live. Discover now