6🔱

152 18 6
                                    

Andrei

Saat tam yedide gözlerimi araladım. Kalkmak için herhangi bir çalar saate ya da alarma ihtiyacım yoktu. Neredeyse çocukluğumdan beri bu saatte uyandığım için artık biyolojik saatim haline gelmişti.

Göz ucuyla yan tarafımda kollarımın arasında öylece uzanan Asher'a baktım. Ne kadar da güzeldi... Ah, Asher şuan ne kadar mutlu olduğumu bir bilsen beni sevsen de eminim ki benden korkardın. Evet, o kadar mutluyum ki bu mutluluğumun derecesi dahi seni korkuturdu.

Merak ediyorum acaba onun gözlerine direkt olarak her baktığımda kalbimin ne denli hızlı attığını duyuyor mu? Ya da aptal görünmemek için saklamaya çalıştığım mutluluğumu seziyor mu?

Bu soruların hepsinin en azından şimdilik birer muamma olduğunu biliyordum. Ama o artık hep benim yanımdaydı. İstediğim bir vakit bu soruların cevabını ondan öğrenebilirdim.

Bu düşünceleri arkada bırakırken usulca yataktan doğruldum ve Asher'ı uyandırmamaya dikkat ederek hazırlanmaya başladım. Ardından girişte bulunan çantamı alıp Leo ile buluşmak için evden ayrıldım.

Tabii ki her sorumluluk sahibi bir aşığın yapacağı gibi, unutmayarak Asher için bir not bıraktım. Eve geç gelebileceğimi ve merak etmemesini, yemeklerde beni beklememesi gerektiğini içeren kısa bir bilgi notu.

Evden ayrıldığım sırada bana en yakın otobüs durağına doğru ilerlemeye başladım. Ne yazık ki işlediğim cinayetler sırasında kameraya, aracım ve net şekilde gözüken plakası sebebiyle artık onu kullanamıyordum.

Aracımı kaldığım şehrin diğer bir ucunda üstünde anahtarlarla bırakmıştım. Belki birisi turlamak isteyebilirdi. Öyle ya kontak attırmaya çalışmak yerine anahtar çalmak daha kolaydı.

Elimde otobüs için bilet ile beklerken durağa geldi. Yaklaşık bir aydır her seferinde inatla aynı şoföre denk geliyordum. Açılan kapı ile içeriye girdim. Şoför beni direkt tanıdı. "Andrei! Nasılsın?"

"İyiyim, Bay Henry." dedim sakin bir tavırla yıllar içinde ustalaşmış olduğum sahte gülüşü yüzüme yerleştirirken.

Ardından bileti verip yerime geçmek için hareket ediyordum ki Bay Henry elimden tutarak beni durdurdu. Buruşmuş parmaklarıyla elimi üstünden hafifçe okşadı ve her yaşlı otobüs şoförlerinin yaptığı gibi göz kırptı.

Yüzünün yan tarafı felç geçiriyormuş gibi duruyordu. "Bu sabah bendensin Andrei." dedi tekrardan göz kırparken. "Bugün de hava oldukça sıcak değil mi?

Neden ikinci kez göz kırptığını sorgulamadım değil, belki de ilkini görmediğimi falan düşünmüştü. Gülümsememi sürdürmeye devam ettim. "Evet, oldukça sıcak ve bu bedava yolculuk için size minnettarım."

Aynı şekilde Henry de bana gülümserken karşımda neredeyse ellili yaşlarındaki bu adama yanımda taşıdığım çantanın içindekileri göstersem ne olabileceğini düşünmeye başladım.

Bileti ceketimin iç cebine koyup boş sayılabilecek otobüste arkalara doğru ilerledim. Birkaç gençten okul çocukları, şirkette mesaisine başlamak için yola çıkan takım elbiseli iş adamları vardı. Sıradan bir otobüsün sıradan insanları işte. Sıradan insanlar... Benim gibi.

On altı yaşlarında olduğunu düşündüğüm iki kız öğrencinin arkasına oturdum ve çantamı yanıma yerleştirdim. Etrafımda kimsenin olmaması bana büyük bir özgürlük alanı tanıyordu.

Ardından çantamı kucağıma alıp şifresini girdim. İçine dikkatli bir şekilde kayışlarla bağlanan farklı boyutlardaki bıçakları düzelttim. Bir de silah vardı. Şuanlık bir kesenin içindeydi tabii ve üç tane emniyeti vardı.

Ne kadar katil de olsam birisini yanlışlıkla yaralamak ya da öldürmek istemezdim. Zaten üç emniyeti sayarsak bir kazaya sebebiyet vermem için ya üç kez şanssız ya da aptal olmam gerekiyordu. Ben bu düşünceler içindeyken önümdeki kızların gülüşmeleri kulağıma geldi.

"Arkadaki adam çok yakışıklı." dedi fısıldar bir şekilde benim duymadığımı düşünerek konuşurken.

Yanındaki arkadaşı ise bu kız kadar ihtiyatlı değildi. Duyulmayı pek de umursamıyordu. "Bizden büyük duruyor acaba kaç yaşında?"

Bu konuşmalar bende hiçbir hissiyata sebep olmuyordu. Geçmişteki ben olsa şuan, benim bir kalbim yok mu neden bu iltifatlara karşı bir şey hissedemiyorum diye serzenişte bulunurdu. Bundan eminim.

Ama şuan öyle değil. Asher bunun böyle olmadığını kanıtlamıştı; bir kalbimin olduğunu, duygularımın varlığını bana göstermişti.

Yüzümde saklayamadığım aptal bir sırıtışla yalnızca beş santim uzunluğunda olan bıçağı çantadan çıkardım.

Birini bu kadar kısa bir bıçakla öldürmek için defalarca saplamam gerekiyordu.

Bir keresinde yapmış olduğum canlı yayında, evsiz ayyaşın birini yüz kere falan bıçaklamıştım. Buna rağmen yine de ölmemişti. Her yerinde bulunan delikler ve çizikler. Bunlara ilave olarak gelen kan kaybı...

Domuz gibi herifti, ölmek bilmemişti. Öyle ya canlı yayını izleyenler bile bir süreden sonra bu duruma gülmeye başlamıştı.

Tabi o an bana mı yoksa onca bıçak darbesine rağmen ölmeyen domuza mı gülmüşlerdi kestiremiyorum ama gururumun incindiğini hatırlayabiliyordum.

Beni beceriksiz gibi hissettirmişti. O an öyle çok sinirlenmiştim ki beş santim bıçakla adamın gözlerini oymuştum. Yayındakiler bu durumla eğlenmişlerdi ama domuz herif için aynı şeyleri söyleyemezdim.

Çığlık çığlığa bir şekilde bağırırken ölmeyi, en az benim onun artık ölmesini istediğim kadar istemişti. Neyse ne. O bunu hak etmişti.

Önümdeki kızların gülüşmeleriyle o onur kırıcı anıdan sıyrılmıştım. Elimdeki bıçağı içimde oluşan hoşnutsuzlukla soldaki kızın koltuğunda aşağı yukarı hafifçe sürttüm.

Ardından daha fazla oyalanmadan bıçağı çantaya koydum. Durağıma gelene kadar çantayı kapatmıştım.

Yaklaşık bir aydır hep aynı yerde inince Bay Henry de bunu ezberlemiş olacak durak yerine içine girdiğim evin tam önünde otobüsü durdurdu.

Otobüsün arkasından beni aynalardan izleyen Henry'ye minnetle gülümsedim ve arka kapıdan inerken birbirimize el sallamayı ihmal etmemiştik.

Ardından yüzüme neredeyse zamb gibi yapışmış olan gülümsemeyi bir zorlukla yok edip Leo'nun evine doğru yol aldım.

Sen Daima Bendesin ||TAMAMLANDI||Where stories live. Discover now