6- Seni Başkasına Bile Bile Vermem

113 2 0
                                    

Rahat edemeyince sağına döndü. Bu şekilde de aradığı rahatı bulamayınca yatağından kalktı. İçine sıkıntı girmişti. Sanki göğsüne koca bir öküz oturmuştu. Ne zaman Doruk'u yalnız bırakıp evine gelse böyle rahatsız hissediyordu. Ama bu kez daha farklıydı sanki. Hissettiği sıkıntı bir başkaydı.
İçine bir şüphe girince dayanamayarak saatin kaç olduğunu umursamadan telefonla Doruk'u aradı. Hem Doruk'un telefonu açmasını bekliyor, hem de odada volta atıyordu. Sıkıntısı temelli büyüyünce evin yedek anahtarını ve telefonunu alarak üzerindeki pijamaları umursamadan arabaya atladığı gibi Doruk'un evine doğru sürdü. İçindeki korku ve endişe onu yiyip bitirirken içinden tanrıya dua ediyordu.

İnşallah yapmamıştır. İnşallah sadece uyuyordur.

Arabayla büyük karanlık caddeye girince içindeki endişe çoğalmış göğsünü delmeye başlamıştı. Arabadan aceleyle inerek eve koşturdu. Anahtarla kapıyı açmaya çalışırken sanki olanları anlamış gibiydi. Ama konduramıyordu.

Kapıyı açınca salona koştu. Ortalık karanlığa bürünmüştü. Şömine sönmüş, azıcık ışıltısı kalmıştı. El yordamıyla lambaları yakmaya çalıştı.
Nihayet lambaları yakmayı başardığında aniden açılan lamba ile gözlerini bir kaç kere kırpıştırdı. Gördüğü manzara ile elinde tuttuğu telefonla anahtar yere düşerken girdiği şoktan dolayı kanının donduğunu hissetti. Hani öyle bir an gelir ki, hiç bir şey yapamazsınız, hiç bir tepki veremezsiniz. İşte Ardin de öyle bir an yaşıyordu. Sanki buz gibi soğuk suya aniden düşmüş gibiydi.
Nihayet girdiği şoktan çıkınca ayakları onu biricik dostunun, ilk aşkının kanla kaplanmış vücuduna götürdü. Gözlerinden akan damlalar hızlanırken elleri kesik bileğe gitti. Hala ince bileğinden kan sızıyordu. Vücudu uyuşmuş gibiydi. Hıçkırıkları çoğalırken büyük bir çığlık koptu titreyen dudaklarından.

...

Ambulansın acı çığlığı büyük caddeyi doldururken, tek dostunun ve tek aşkının hareketsiz vücudu sedyeyle taşınırken, o sadece öylece bakabilmişti. Hareket edemiyordu. Kanı çekilmişti sanki. Hani bir kaza yada kavga sonrası yaralandığınızda acıyı o an hissetmezsiniz acısı sonra çıkardı, sonra hissedilirdi. İşte bu da öyleydi.
Ambulans acı çığlıklarıyla tek arkadaşını, tek aşkını götürürken hala öylece bekliyordu. Hiç bir şey yapamıyordu.

...

Bütün bunlar yaşanmadan önce en yakın arkadaşına sırılsıklam aşık olacaksın, ellerinden kayıp gidişine şahit olacaksın ama elinden bir şey gelmeyecek, kanlı vücuduna bakıp ağlayacaksın deseler hayatta inanmaz gülüp geçerdi. Ama şuan iki saattir süren ameliyatı beklerken diri diri gömüldüğünü, üstüne kabir azabı çektiğini hissediyordu. Sevdiği adamın annesine baktı. Karşısındaki ağlamaktan bitmiş kadın onun acısının katlanmasına sebep oluyordu.

"Oğluma bir şey olursa bende ölürüm. Dayanamam."

Ağlamaktan harap olmuş kadın, oğlunu kaybetme düşüncesine bile tahammül edemiyordu.

"Ona bir şey olmayacak Meral Teyze. Lütfen böyle düşünme."

Oturduğu yerden kalkarak üzgün kadının ellerini tuttu. Kendince teselli etmeye çalışıyordu ama hiç bir sözün bu acıyı geçiremeyeceğini biliyordu.
Kapı açılma sesiyle ikisi de o tarafa yöneldi. Doktor yüzünde maskeyle onlara bakıyordu. Yüzündeki maskeyi indirerek onlara yaklaştı.

"Doruk Pars'ın ailesi siz misiniz?"

"Evet ben annesiyim."

"Bende arkadaşıyım."

"Doktor Bey, lütfen söyleyin. Oğlum yaşayacak mı?"

Doktor sıkıntılı bir nefes verip konuşmaya başladı.

SAPLANTI / BİR AŞK HİKAYESİ Where stories live. Discover now