25.Bölüm: Sen benim nefesimdin

16 2 0
                                    

(3 ay sonra)

“Affet beni sevdiğim.”

Yoğun bakım odasının camının ardında derin bir uykuda olan sevdiğini izleyen Ardin, günleri ve ayları artık saymayı bırakmıştı. Tam 90 gündür kablolara sarılmış bir şekilde yatan sevdiğini böyle görmeye dayanamıyordu.

Üç ayda çok şeyler değişmiş, herkes Ardin’in Doruk’a olan büyük aşkının farkına varmıştı. Çünkü, Ardin olanları öğrendiğinde ağır bir sinir krizi geçirmişti. Bu olanlar da dilden dile yayılmıştı. En son Ardin’in babası öğrenmişti olanları. Adam oğlunun bir erkeğe aşık olduğunu öğrendiğinde yıkılmıştı. Kolay değildi tabi. Oğlunun evlenip çoluk çocuğa karıştığı hayal ederken, birden bire böyle bir olayla karşı karşıya kalmak, mahvetmişti onu. Üstelik bu kişinin ünlü bir iş adamın tek oğlu oluşu, her şeyi daha da zorlaştırmıştı. Sinirden delirse de, bunu oğluna yansıtmama kararı almıştı. Çünkü görmüştü oğlunun gözlerindeki aşk ateşini. Bu zamana kadar nasıl fark edememiş, nasıl görememişti? İşleri onu o kadar çok boğmuştu ki, biricik oğluyla doğum günleri ve noel haricinde hiç bir zaman ilgilenememişti.

Yoğun bakım odasının camına yapışan perişan oğluna baktı çaresizce. Kendisinde de suç vardı. Gözlerinde biriken yaşları silerek ayaklandı. Oğlunun acısını paylaşması gerekiyordu. Hiç olmazsa bu babalık görevini yapmalıydı. İçin için ağlayan oğlunun perişan haldeki uzamış saçlarını okşayarak, camdan içeriye baktı. İçerideki bin bir türlü hortum ve kabloya bağlanmış genç adama üzüntüyle baktı. Sonra da hıçkırıklarını tutmaya çalışan perişan haldeki oğluna döndü. Onu hiç böyle görmemişti.

“ Son.” (Oğlum.)

Ardin kan çanağına dönmüş gözleri ve her zamanki halinden uzak dağınık saçlarıyla sabırla bekliyordu. Belki aşık olduğu uzun kirpikler hareket ederdi, kim bilir?

Nefesinin daraldığını hissederek derin bir nefes aldı ve gözlerini kapatarak sessizce içinden tanrıya dua etti. Şu anlık yapabileceği başka bir şeyi de zaten yoktu.

“Ey göklerdeki yüce tanrımız. Tek gerçek var, oda sensin. Sen yaratansın. Bizim ilahımızsın. Lütfen çaresizliğime çare ol. Lütfen izin ver sevdiğim yaşasın. Çok günahlarım var. Neyse cezası çekmeye razıyım. Yeter ki, sevdiğim yaşasın ve gözlerini açsın. Lütfen izin ver tanrım. Amin.”

Duasını ederken eli kalbinin üzerindeydi. Kendisi farkında değildi ama yanı başında olan babası oğlunun tanrıya dua ettiğinin farkındaydı.

“You agree to pray God, my son.” ("Tanrı duanı kabul etsin, oğlum.")

Babasına cevap vermeyen Ardin, gözlerindeki yaşları sildikten sonra kuruyan boğazını yumuşatmak için yutkundu ve yeniden gelen ağlama isteğini bastırmaya çalışarak söze başladı. Aslında içinde konuşma isteği yoktu, fakat her şeyi öğrenen babasına artık bir şeyleri anlatmak istiyordu. Artık babası duymalıydı. Yıllardır biraz daha para kazanabilmek için eşini, çocuğunu ve evini boşlayan babasına nasıl bir hata yaptığını anlatmak istiyordu; Nasıl bir çocukluk geçirdiğini, yıllardır neler çektiğini ve içindeki derin aşkı.

“You see, Dad? Son of how much in need of a single breath, can you see? ("Görüyor musun baba? Oğlunun tek bir nefese ne kadar muhtaç olduğunu, görebiliyor musun?")

Babasının anında gözleri dolarken içindeki pişmanlık duygusuyla savaş veriyordu. Elleri oğlunun zayıf omuzuna gitmek isterken buna zorlukla engel oldu. Bir şeyleri düzeltmek için çok geçti. Gözlerindeki yaşları sildi ve sessizce oradan ayrıldı. Mükemmel bir iş adamı olmuştu ama iyi bir baba olamamıştı.

SAPLANTI / BİR AŞK HİKAYESİ Where stories live. Discover now