Hangimiz Katil, Hangimiz Maktül?

1K 48 405
                                    

Keyifli okumalar...
Bölüm şarkıları: i lived on the moon, Kwoon / Soldier Fortune, Deep Purple

Yavuz

Uzun sayılabilecek bir süre avucumu yasladığım kapı önünde bekledim. Gittiğimi düşündüğüne emin olsun istiyordum.
Ses çıkarmamaya özen göstererek kapının önünden çekilip adımlarımı yeniden oturma odasına yönlendirdim. Odada biraz ilerleyip direkt olarak onun yattığı odaya açılan kapıya yetişmeden hemen önce durdum.
Buradan artık ağır soluk seslerini duyuyordum, düşündüğüm gibi sızmıştı. Bir adım daha atıp kapının köşesinden uyuduğunu doğruladım önce, çoktan derin bir uykuya çekildiğini yatakta gevşeyen bedenine ve kıpırdamayan göz kapaklarına bakarak anlıyordum.

Varlığımı ruhunun bile duymayacağından emin olunca evin içinde rahatça dolaşmaya başladım. İlk hedefim iki odada da ardına kadar açık bırakılmış pencerelerdi, hızlı olmayan adımlarla karşı duvardaki iki büyük pencereye doğru yürüdüm. Bu duvar başlı başına iki pencereye ayrılmıştı, hemen önünde (bir sağda bir solda) artık aşinası olduğum iki tekli koltuk duruyordu. Uzanıp açık olan pencereyi kapattım, ev buz gibiydi bunu daha ilk girdiğim anda fark etmiştim ama sonra ne olduysa soğuk benim için etkisini yitirmişti. Onun yanında sıcaklıyordum, bedenimin farklı yerlerinden ısı yükseldiğini hissediyordum zaman zaman.

Büyük iki pencerenin önünden ayrılıp bu defa yatak odasına çevirdim adımlarımı, rahat hareketlerle ama sessizce odaya girdim. Kapının eşiğinde durdum, sokaktaki lambadan içeri ulaşan ışık direkt olarak bedenini ve yüzünü aydınlatıyordu. Derin bir nefes alıp onun yattığı geniş çift kişilik yatağın karşısındaki açık pencereye yürüdüm, bir kolumun dirseği pencerenin mermerine yerleştiğinde yüzüm odanın içine dönük olacak şekilde sırtımı da yine mermere yasladım. Cebimdeki sigara paketi artık ellerimdeyken aklıma gelenlerle kaşlarımı çattım. Evinde unuttuğum sigara paketini bile sahiplenmişti demek diye düşünürken birkaç basit sigara dalına yüklediği anlamın ağırlığı altında ezilen ruhum beni öfkelendiriyordu şimdi. Fakat ne kadar görmek istemesem de öfkem cılız kalıyordu; hissettiğim diğer yabancı ve yasaklı duyguların yanında öfke, tükenmek üzere olan yorgun bir mumun alevi gibiydi artık.

Sigaranın ucunu çakmakla ateşleyip dudaklarımdan sızan dumanı ciğerlerime gönderdim. Aynı anda karşımda, biraz ileride, boylu boyunca yatan kadındaydı gözlerim. İnce bedeni, siyah uzun saçları, kemikli yüzü sokak lambasından sızan ışık altında öyle efsunlu görünüyordu ki düşündüm: daha önce hiç, bir günahı böylesine davetkâr bulmuş muydum? Ne zaman bir yasağa böylesine karışmak, iç içe olmak isteyen güçlü bir istek uyanmıştı içimde, bu nasıl bir oyundu?

Bahar'ın bilinmeyen başka bir gezegenden hayatımı alt üst etmek için gelen efsunlu, cüretkâr bir yaratık olduğu düşüncesi, fantastik bir fikir olmaktan çıkıp kendini günden güne gerçekleştiriyordu zihnimde. Söyledikleri şarkılarla denizcileri hipnoz edip felakete sürükleyen deniz kızları gibi, onun da varlığı, tümüyle, eşsiz tınıları barındıran o şarkılardan biri olup aklıma sızıyordu.
Aslında bir telaş içindeydim bu gece. Sigaradan bir duman daha aldığımda kafasını kaldırmış hayretler içinde bana bakan bir ruhun sitemli gözlerini üzerimde hissediyordum. Yanlış yapıyordum, sanki yaklaşan felaketin önünü alamıyordum artık. Bahar beni zorlamıyordu, ittiğimde arkasına bakmadan gittiği de çok olmuştu ama ne oluyorsa oluyor ben onunla bir şekilde yan yana geliyordum. Ondan uzaklaşmaya çalıştıkça, görünmez bir el aramıza özenle bir düğüm daha atıyor gibiydi; o el her neyse, aksi için yaptığım her hamlemi bizim birlikteliğimiz için atılmış bir adım hâline getirmeyi ustaca beceriyordu. O el her neyse -belki tanrı'nın eli belki tehlikeli oyunlar peşinde koşan pervasız bir yazarın kalemi- beni sinirlendiriyordu.

VİSALWhere stories live. Discover now