♜ RESİTAL 47 ♜

39.7K 5.2K 5.9K
                                    

Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...

🎹

HİSAR ALATAV

Ruhumdaki boşluğu hiçbir yama kapatamazdı.

Kapatacak bir yama vardı ama ben onu da ruhumdan söküp atmıştım.

Yaprakların hışırtıları kulağıma iliştiğinde, soğuk bir yel bedenimi titretecek kadar şiddetle esti. Hava kararmaya yakın bir vakitteydi. Birazdan yağmurun yağacağını haber eden kara bulutlar gökyüzünü kaplamıştı. Gökyüzünü saran kara bulutların arasından koyu bir mavilik akıyordu.

Helikopter iniş yapmıştı. Zorlu'ya takmış olduğum çip sayesinde helikopteri indirince onu geri etkisiz hâle getirmiştim. Şu an bağlı ve yarı baygındı. O olmadan Bronz'un evinden kolaylıkla çıkamazdım.

Helikopterden inmek üzereyken telsizden bir ses yükseldi. "Bronz!" dedi kadın sesi. "Neyiniz var? Hiçbirinize ulaşamıyorum!" Sesinden endişe akarken tanıdık gelen sesi dinlemeye devam ettim. "Arkana'daki ekibi hazırda tutuyorum, hepinizin yaşamsal fonksiyonlarınızda sorun görüyorum. Bu iletiyi aldığında hemen bana dönüş yap."

Telsize karışan başka bir ses, "Nefel?" dedi.

Az önce konuşan kadın Nefel'di. Azize kartının sahibiydi.

"Benim Nefel," diye yanıt verdi. "Arkana'daki ekip konumları tespit edebildi mi? Bronz'un evindelerse asla bulunamazlar!"

"Umarım orada değillerdir."

"İlk önce Sanaç gitti, bana onun bildirimi düştü. Nabzı yavaşlamış, hiçbir şey anlamıyorum. Helikopterin biri kullanımda fakat kimin kullandığını göremiyorum ne lanet bir şey bu? Zorlu şu an baygın gözüküyor! Bronz tehlikede!"

Gülümsedim. "Nasıl olur böyle bir şey? Bronz bu kadar sorumsuz davranmazdı! O aptal Laren bile baygın! Anlamıyorum madem koruyamıyor, niye yanında!" dedi Nefel.

Aniden telsiz kapandığında helikoptere bağlı olan cihazı yerinden söküp ayağımın altında parçalara ayırdım.

Arkamı dönüp Zorlu'yu kontrol ettim. En son bıraktığım gibiydi. Onun biraz uzağında panter vardı. O da sakinleştiricinin etkisindeydi. İkisini de yanımda götürmek için nedenlerim bulunuyordu. Zorlu elimdeki tek koza rağmen benimle gelmeyi kabul etmişti. Bronz bütün çalışanlarına çip takıyordu ve Zorlu'nun gözündeki çipe ihtiyacım vardı.

Pantere doğru yaklaştım.

Çenesinin altına parmaklarımı yerleştirdiğimde, "Adın artık Vita," diye mırıldandım. Onu okşadığımda uysal bir kediye dönüşmüştü. "Vita, Latince'de yaşam anlamına geliyor. Baban da sen de bana yaşam vadettiniz, o gece sen olmasaydın Kuklacı'nın hipnoz ettiği koruma beni kesinlikle öldürürdü," dedim, ona açıklamak adına. Tek nedeni de bu değildi.

"Yaşam'sın sen, Vita," dedim alçak bir tonda. Dudaklarımı başının üstüne bastırdığımda mırıltılı bir ses çıkardı. Tamamen baygın değildi. Sadece sakinleştirici vurulmuştu. Bedeninin kontrolünü bırakmış, benim kucağımda duruyordu. "Benim yaşamım olacaksın. Birbirimizi her zaman yaşatacağız, söz veriyorum sana."

Ona üzgün bir şekilde bakarken uyuşturucunun saplanmış olduğu yeri sıvazladım. "İyileştireceğim seni," dedim üzgün bir tonda. Ona kıyamıyordum, masum olan hiçbir canlıya kıyamıyordum. Çok masumdu ama bana lazımdı.

BRONZ SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin