4.7

1.1K 53 2
                                    

Dizlerimin üstüne çökmüş bir vaziyette yerde oturuyordum. Canım acıyordu.

Aynı şeyleri yaşayacak olmanın verdiği his her yanımı sarıyordu.

En önemliside korkuyordum.

Zehra da hızla yanıma çömelerek kollarını boynuma sardı. "Özür dilerim,özür dilerim" diye sayıklıyordu.

Evren'e haksızlık yapmıştım.

Ya da öyle düşünüyordum şu an mantıklı düşünebilecek bir durumda değildim.

"Beni Evren'e götür Zehra" dedim kısılmış sesimle. Onu görmeliydim. Vicdanım anca böyle rahatlardı.

Vicdanın mı yoksa sen mi?

Sanırım bu sorunun cevabını vermek için daha erken. Hızla arabanın anahtarlarını aldı ve evden çıktık. Yıldız ve Okan'a bir şey söylememenin verdiği rahatsızlık üstümde kol gezdirsede sustum.

Evren'i görmeye ihtiyacım vardı.

Arabaya bindiğimiz de göz yaşlarım usul usul düşmeye devam ediyordu.

Zehra Batı'dan hastanenin konumunu istemişti. Camdan dışarıya bakarken içimden usul usul dua ediyordum.

Bir kayıbı kaldırmazdım.

Sakin ol İnci onu kaybetmeyeceksin.

Sonuçta kazanamadığımız şeyler kayıplarımız olarak sayılmazdı öyle değil mi?

Göz yaşlarım hızını arttırmıştı. Canım acıyor nefes alamadığımı hissediyordum. Bu tanıdık histen bir kez daha nefret ettim.

"İnci lütfen ağlama bak kötü bir şeyi yoktur"bu söylediğine kendi de inanmıyor gibiydi. Bir tepki vermedim.

Verebilecek durumda da değildim.

Çok hızlı olmuştu. Zaman hiç acımamıştı. Bir kez bile bana acımamıştı. Yavaşlamamış aksine canımı acıtmak için daha da hızlanmıştı.

Korkuyordum.

Hiç olmadığım kadar değil belki ama çok korkuyordum. Ellerimin arasından kayıp gitmesinden çok korkuyordum.

Yıllar sonra tamamlandığımı hissediyordum. Bu böyle olmamalıydı.

Araba yavaşladı. Gelmiştik. Geç kaldığım yere gelmiştik.

Geç kalışlarımızdı bizi biz yapan diyen biriydim ama geç kalışlar değil miydi em büyük pişmanlıklar?

Arabadan kendimi atar atmaz soğuk baş göstermişti. Üzüntüden mont bile almamıştım. Sorumsuzdum.

Bunu umursamadan içeriye koşturdum. Sümüklerim akıyordu. Eh bunu da önemsemedim. Hastaneye girer girmez ilk gördüğüm kişiye "Evren Yaylacı nerede?"diye sordum.

"Neyisiniz?"

"Sevgilisi"dedim. Zehra da gelmiş bana yetişmişti. En azından yalnız gelmek zorunda kalmamıştım.

"1256 numaralı oda"dediğinde koşturdum. Asker olduğu için odasını bilmesi gayet mantıklıydı.

Koştura koştura odanın olduğu kata çıktık. "Batı"diyen Zehrayla onlar birbirlerine kavuştu. Bense odanın kapısında dikilmeye devam ettim.

"O nasıl?"diye sordum zorlukla. "Daha odaya alınmadı. Aslında alındı ama kalbi durdu müdahale edilmesi gerekti"

Söyledikleriyle kendimi uçurumdan yuvarlanıyor gibi hissettim.

Kalbi durdu.

Söylesene ben bile kalbini böyle durduramamışken bir kurşunun durdurması adil mi?

Askerin Tek ZaafıWhere stories live. Discover now