Bölüm 3

65.2K 3.7K 1.6K
                                    

Aman Tanrım

Aman Tanrım

Aman Tanrım

Tüm benliğim donmuş kalmıştı. Düşünemiyordum... Bu lanet olası kâbustan uyanamıyordum. Elimi yaraladım, kendimi çimdikledim ve hayır tokat atmadım!

Atmayacağımda! Çünkü hala Dimitri'nin vurduğu yer deli gibi ağrıyor. En kötüsü de bu ağrı bile rüyada olmadığımı bas bas bağırıyordu bana.

Tanrım ne içmiştim ben? Bu arayıcının efsanesinden hallice yerde ne işim vardı. Şöyle bir etrafıma baktım. İçimde hiç ümit olmasa da bir film setinde olduğumu umuyordum. Değildim! Peki ben neredeyim ve buraya nasıl geldim? Mar nerede? Dimitri ve adamları?

Bir açıklaması olmalı; şu yaratıkla -yaratık diyorum çünkü onun gibi korkunç bir şeyi resimli mitolojik yaratıklar ansiklopedisinde bile görmedim- dövüşen Herkül kılıklı adamın ve bu tuhaf yaratıkların bir açıklaması olmalıydı.

Yan tarafıma çarpan bir şeyle yere yuvarlandım. Kaburgalarımın acısıyla inlerken bana neyin çarptığına bakmak için yan tarafa döndüğümde dehşetle nefesimi tuttum. Bir askerdi, ölü bir asker! Kolundan kemikleri ayrılmış gövdesinden aşağısı olmayan ağzından akan kanla bom boş gözlerle bakan asker!

Bağırmayacağım... Hayır Bağırmayacağım!

Boğazıma kadar gelen safrayı yutup cesetten gözlerimi ayırmaya çalıştım ama yapamıyordum. Transa geçmiş gibi gözlerime bakan cansız gözlere takılıp kalmıştım. Birden güçlü eller koluma yapışıp beni ayağa kaldırdığında inlememek için kendimi zor tuttum.

Beni kurtaran adam, Herkül! Endişeyle gözlerime bakıyordu. Bir şeyler söylüyordu ama söylediklerini seçemiyordum. Kolumdan tutup beni hafifçe sarsmasıyla bir cevap beklediğini anlayıp ne dediğini anlamasam da kafamı salladım.

Beni kendine çekip kaslı bedenine yasladı. Bu adamı hiç tanımıyor olsam da içime bir sıcaklık doldu. Ona güvenmem gerektiğini içimde bir yerlerde biliyordum. Ama bu çok tuhaftı çünkü ben hiç kimseye güvenmezdim!

Bedeninin izin verdiği ölçüde etrafta gözlerimi gezdirdim. Her yer, içine kırmızının da karıştığı simsiyah bir kan gölüne dönmüştü! Yerde parçalanmış cesetler kanların içine gömüştü. Bu nasıl bir vahşilikti? Ne tür bir canavar böyle bir vahşete sebep olabilirdi?

"Zake!" Adamın birden bağırmasıyla yerimde sıçradım ve ona baktım. Gözlerini ileride bir yere dikmiş beklentiyle bakıyordu. Gözlerimi baktığı yere çevirdiğimde bir askerin atına atlayıp bize doğru sürdüğünü gördüm. Adam yanımıza geldiğinde tam atından atlıyordu ki Herkül beni belimden tuttuğu gibi onun kucağına bıraktı.

Şaşkınlıkla baktığım adam, Zake, benden daha şaşkın bir halde bir bana bir Herkül'e baktı.

"Bu kızın burada ne işi var?"

Ah bende bir bilsem! Herkül gelişi güzel bana bakıp tekrar gözlerini Zake'e çevirdi.

"Onu buradan götür. Yaralarıyla ilgilen ve yalnız bırakma. Sana emanet!"

Tam konuşma yetime eriştiğimi anlayıp teşekkür etmek için ağzımı açmıştım ki Zake son hızla atı sürmeye başlayınca korkuyla belimdeki eline tutundum. Hayatımda ilk kez ata biniyordum ve pek de iç açıcı bir deneyim sayılmazdı.

Ve bu adam... ne kadar da kötü kokuyordu böyle?

"Banyo yapsan iyi olur!"

Adamın arkamdan boğuk bir kahkaha atmasıyla sesli düşündüğümü anlayıp dudağımı ısırdım. Kahretsin!

Gelecekten GelenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin