Bölüm 20

443 43 0
                                    

RHAEGAL
Sabah uyandığımda aklım hala dün gece yaşanan olaylardaydı. Tessarion sayesinde neler olduğunu öğrendim ama böyle felaket birşey benim kolumda olduğunu bilmiyordum. "Bu şey bu kadar güçlü olduğunu düşünmemiştim." Nasıl çalıştığını ve neler yaptığını bilmiyordum ama çok tehlikeli olduğunu biliyordum. "İkimizde bunun ne olduğunu bilmiyoruz ve bunu bilen tek kişide artık aramızda değil." Barachel'in ölümü aklıma geldi ölmeden hemen önce rünü bana bırakıp gitmişti ama bana tek bir açıklama bile yapmamıştı. "Artık yavaştan gidelim Corlis bizi bekliyordur." Kıyafetlerimi değiştirdim ve odamdan çıktım. "O herif'in ne çeşit işkenceleri olduğunu merak ediyorum." Salona doğru gittim amcam her zaman ki gibi boyalı masanın yanındaydı. "Günaydın amca." Corlis bana baktı. "Günaydın Rhaegal." Boyalı masanın yanına gittim. "Bugün ne yapıyoruz." Amcam gülümsedi. "Senin için güzel bir eğitim seansı hazırladım."  Bunu dediğinde içim ürperdi. "Hazırsan gidelim." Amcam masasının yanındaki kılıcını aldı ve önden gitmeye başladı. "Yolumuz uzun mu? Peki." Hemen onu takip ettim. "Hayır fazla uzun değil.
Kalenin dışına çıktık. Şövalyeler antrenman yapıyordu ama beni görünce durup bana baktılar. "Önüne bak onlara bakma, bu senin hatan değildi." Tessarion beni avutmaya çalışsada onların ölümü benim suçumdu.
"Daha ilk görevimde astlarımı koruyamadım artık kimse benimle birlikte savaşmak istemeyecektir."
Kalenin avlusundan geçtik ve dış kapılar açılamaya başladı. "Vay canına böyle bir yol olduğunu bilmiyordum." Kaleden aşağıya doğru giden uzun taştan bir yol vardı. "Herkesin ejderhası yok, kimse senin gibi uçarak kaleye dönmüyor." Kaleden çıktık ve kapılar kapandı. Rouge  gölgeden çıktı amcam üzerine çıktı. "Hadi gidelim." Tessarion gölgemden çıktı ve üzerinde bindim. Amcam kaleden aşağıya doğru uçtu ve sis'in içinde kayboldu. Peşinden gittim sis o kadar yoğundu ki gözünün önünü görmek bile çok zordu.
"Nereye kayboldu bunlar." Altın ejderham zihin mesajı yolladı. Kızıl ejderha bir anda ortaya çıktı Tessarion'un boynuna doğru hamle yaptı. "Neler oluyor!!" Tessarion zorlukla kaçtı. "Hızlıca aşağıya doğru gidelim." Sis yüzünden önümüzü görmekte zorlukta çekiyorduk.
"Kayalıklara doğru gidelim." Boy avantajımız hala vardı. Kızıl ejderha peşimizden gelmeye devam etti. Kayalıkların içine girdik kızıl ejderha kayalıklara yetişmeden duraksadı. "Şimdilik kurtulduk." Kayalıkların derinliklerine doğru ilerledik. "Lanet olsun!!" Rouge devasa ayakları ile kayaklıları üstümüze yıkıyordu. " kayalıkların sonu görükmek üzereydi.  "Sonuna geldik." Hızlıca kayaklılardan çıktık. Kızıl ejderha üzerimizde belirdi. "Vay canına ejderhanın boyunu avantajına kullanacağını bilmiyordum." Amcam'ın aptalca testlerinden biri olduğunu anlamalıydım. "Amcam aşağıya doğru indi.
Peşinden aşağıya indim. "Burası seni eğiteceğim yer."
Devasa bir mağarayı gösterdi. "Beklediğimden daha iyi." Diyerek alay ettim. Mağaranın içine girdik. Devasa ışıklandırmalar vardı. Hayranlıkla etrafa baktım. Mağaranın üst tarafında ejderha motifleri hyer yerde süslenmişti. "Bunlar Dragonblood ailesinin başarıları." Devasa orduları yakan ejderhalar.
"Alev tarlası savaşı; binlerce asker can verdi ve sadece dört ejderha o savaşta uçmuştu." Amcam gururla anlatıyordu. "İblis koyu savaşı; on binlerce iblis paramparça oldu geriye sadece kokan cesetler kaldı." 
Bu savaşı daha önce duymuştum. "Dalgalı kaya savaşı; Edeya'da yaşayan iki güçlü aile savaşmak için havalandı." Bu savaş eski yaşamımda daha doğmadan önce olmuştu. "Ankalar ve Ejderhaların savaşı." Dedim. "Savaş sonunda biz kazandık ama iki aile çok büyük kayıplar verdi." Ankaların ve Ejderhaların alevleri çok tehlikeliydi ikiside yıkıcı ve yok ediciydi iki ırk havalandığında askerler saklanmaya başlıyordu.
O savaştan sonra iki ırk birbirleriyle bir daha savaşmadı. Çünkü ikisi birden havalandığı zaman  kıta neredeyse yok olucaktı. "Peki ya Griffinler?" Amcama dönüp sordum. "Griffinler gerekmedikçe kimseyle savaşmadı, onlar daha çok kendi yaşadığı krallıkları korudu." Cardinal krallığında yaşadığım zamanlar sadece Griffinlerin barışçıl bir yaşam sürmek istediğini o yüzden herkes onların güçsüz olduğunu düşünüyordu. "Griffinlerle savaştan kaçınmak daha iyi." Şaşkınlıkla baktım. "Neden?" Amcam gülümsedi.
"Kıtada herkes onları güçsüz sanıyor ama gökyüzünün kontrolü tamamen onların elinde." Hiç böyle birşey duymamıştım Griffinlerin güçlü olduğunu biliyordum ama amcam bildiğimden daha güçlü olduğunu anlamamı sağladı. "Pekala hadi savaşalım." Mağaranın ortasına geldik. "Şimdi ne yapacağız." Amcam boynunu çıtlattı. "İlk önce tüm mananı senden çekeceğim ve o rün aktif olucak." Amcam bana yaklaştı ve çekirdeklerimi tuttu. Tüm manamı çekmeye başladı. "Düşündüğümden daha fazla manan varmış." Amcamın kolunu sıkıca kavradım dişlerim sızlıyordu.
Sağ kolumda yılan rünü aktif olmaya başladı. Rün tüm kolumu kapladı. Amcam beri geriye doğru fırlattı.
"Kendinde misin?" Diye sordu. "Evet kendimdeyim tıpkı önceki gibi oldu." Amcam şaşkınlıkla  baktı.
"Önceki gibi mi?" Başımı salladım. "Bir keresinde manam tükendi ve aktif olup vücudumun taşıyamayacağı seviyede mana çekmeye başladı ve üçüncü yıldızım öyle oluşmuştu." Amcam şaşkınlıkla dinledi. "İnanılmaz yıldız yaratmana yardım mı? Ediyor." Amcam çenesini kaşıdı. "Rhaegal bundan ne olursa olsun kimseye bahsetme, eğer diğerleri kolaylıkla yıldız yaratan bir rünü öğrenirse herkes peşine düşecektir." Amcam ciddi ve endişeli bir tavırla söyledi. "Merak etme amca bu sadece ikimizin bileceği bir sır." Amcam yine gururlandı ve kahkaha attı.
"Kesinlikle o sıkıcı Baelon'dan daha iyisin, seninle iyi anlaşacağımı biliyordum." Dedi. "Hazırsan başlayabiliriz." Başımı salladım. Amcam hızlıca bana saldırdı. Rüzgar adımlarını kullanıp onun arkasına geçmeye çalıştım ama amcam anında tepki verip bana doğru hızlıca saldırdı. Etrafımdaki manayı rahatlıkla çekirdeklerime çekiyordum ve gereğinden fazlası vücuduma girmişti. Rüzgar adımlarını yeniden kullanarak yeniden kaçmaya çalıştım. "Bu tekniğin düşündüğümden daha iyiymiş ama bana işlemez." Amcam bana doğru hızlandı. Geriye doğru kaçmaya çalıştım ama tam göğsüme doğru bir darbe aldım. Ağzımdan kanlar fışkırdı ve geriye doğru itildim.
Manam hızlıca yenilendiğinden iyileşme hızımda artmıştı. "Kalbimi parçalamaya niyetin mi? Vardı gerçekten." Amcam yanıma geldi ve elini uzattı.
"Sadece neler yapabileceğini test ediyordum o kadar."
Elini tuttum ve ayağı kalktım. "Yeniden." Yılan rünü hızlıca manamı doldurdu ama hala çok fazla mana çekiyordu Buda bedenimi zorlayıp yavaşlamamı sağlıyordu. Rüzgar adımlarını kullandım ve hızlıca saldırdım. Amcam yakamdan tutup beni yere yapıştırdı. "Zayıf!!" Çarpmamla beraber yer parçalandı ve yine kanlar içinde kaldım. "Lanet olsun yine mi?" Amcam beni kaldırdı ve kendimi temizledim.
"İlk önce söylemem gereken şey seni aniden hızlandıran şu teknik onu rüzgarla yapıyorsun." Ağzım açık kaldı bir kac defa gördü ama şimdiden anlamıştı.
"Rün sana etrafındaki manayı kullanmanı kolaylaştırıyor ve gereğinden fazla mana yüklüyor." Dikkatlice amcamı dinledim. "İlk önce yapmamız gereken fazladan manayı engellemeye çalışman." Çenemi okşadım. "Bunu nasıl yapacağım önceden denedim ama rün buna izin vermiyordu." Ne yaparsam yapayım söz geçiremedim ve rün sürekli mana çekmeye devam etmişti ve şuan manamı toparlamışım, böylece rün ortalıktan kaybolmuştu.
"Bana saldırdığın sırada dikkatlice sana baktım vücudun şuanki haliyle rün'e ayak uyduramıyor." Haklıydı vücudum hala küçüktü ve mana kapasitem hala çok azdı. "İlk önce sana bundan sonra vereceğim eğitim mana üzerine olucak böylelikle manayı kavradığın zaman kolaylıkla rün'ü kontrol etmek için bir adım daha atacaksın." "Bu rün'ün ne işe yaradığını öğrenmek ve neler yapabileceğini öğrenmek daha öncelikli." Sağ koluma baktım ne işe yaradığını bilmediğim bir şey bendeydi tehlikeli mi? yoksa benim tarafımda mı? olduğunu çözmek zaman gösterecekti.
"Son bir kez daha savaşalım ve kaleye dönelim."
Burda savaşmamızın nedenini anlamıştım, kimsenin rün'ün varlığından haberdar olmaması gerekiyordu.
Amcam yeniden bana yaklaştı ve manamı çekti. Rün yeniden aktif oldu. Vücudum manayla dolup taşıyordu.
"Şimdi saldır." Rüzgar adımlarını kullanıp ona doğru saldırdım ama amcam yeniden yakamı tuttu. Beni yeniden yere vurucakken dediği sözler aklıma geldi ve rüzgarı kullanarak kendimi düşüşten kurtarıp karşı hamle yaptım. Amcam şaşkınlıkla bana baktı ve yeniden saldırdı. Rüzgar adımlarını kullandım, saldırısını atlattım. "Tekniğinle etrafındaki rüzgar parçalılarını kullan." Dedi. Şaşkınlıkla baktım. "?" Dediğini anlamadım. O sırada amcam suratıma doğru bir kroşe vurdu. Gözlerimi açtığımda amcam bana bakıyordu. "Günaydın tatlı prenses iyi uyudun mu?"
Kendimi kaldırdım. "Bana ne oldu?" Amcam elini uzattı. "Sadece biraz fazla sert davranmış olabilirim." Elini tuttum ve ayağı kalktım. "Dediğimi anlamaman sorun değil kimse bir kerede yapacak diye birşey yok."
Üstümü temizledim. "Neyse hadi gidelim, bu günlük bu kadar yeter." Dışarıya doğru gidiyordum.
"Nereye gidiyorsun?" Elimle işaret ettim. "Çıkış bu tarafta değil mi?" Amcam mağaranın derinliklerine doğru gitti. "Yol bu taraftan gel beni takip et." Amcamın peşinden gittim, karanlık bir ortama girdik ve önümü göremiyordum. "Amca?" İleriye doğru devam ettim ve bir anda çıkışa geldim. Şaşkınlıkla etrafa baktım. "Burası?" Kalenin salonundaydım.
"Ah sonunda gelebildin." Amcam elini salladı.
"Biz buraya nasıl geldik?" Şaşkınlıkla sordum.
"Orasını sen düşünme git ve odana dinlen yarın sana göstermem gerekenler var." Dedi. "Şimdi söyleyemez misin?" Dedim. Başını salladı. "Hayır, bunu yarın konuşacağız." Dedi ve gitti. "Yarına kadar nasıl bekleyeceğim." Odama gittim ve yatağıma uzandım.
"Ona söylemek iyi bir fikirdi." Tessarion zihin mesajı yolladı. "Evet güvenebileceğimiz biri çıktı." Gözlerimi kapattım ve uykuya daldım.
Ertesi gün sabahında amcam beni kalenin derinliklerine götürdü. "Buranın havasında neden bu kadar baskı var." Havada öylesine sert ve baskılıydı ki ayakta kalmak bile çok zordu. "Burası bizim sırlarımız, ejderhaların sırları." Amcam gizemli konuşmaya başlamıştı. Mahzen gibi biryere gitmeye başladık. Duvarlarda ejderha ve alev motifleri vardı.
Duvardaki resimlerde genellikle ejderhaların, Edeya kıtasındaki başarıları ve onun ilerisinde ise Ejderhaların iç savaşı vardı. "O mağaradaki resimler burda'da var." Motiflere dokundum katliam, yıkım , çığlıklar ve ölümler. Hepsi birbirlerini katlettiler. İlerde bir yazı vardı ve söyle yazıyordu.
"Edeya kıtasında tüm ejderhalar ilk defa aynı anda havaya kalktı ama bu sefer düşmanları için değil birbirlerini yok etmek içindi..." amcam ilerde durdu ve duvara baktı. Büyük amcam ve büyük babamın savaşı. İkisinin ölümünü getiren savaş.
"Bu savaşı biliyorsun değil mi?" Babasının resmine dokundu. "Ejderha, ejderhaya karşı... kardeş , kardeşe karşı..." amcamın savaş sırasında benimle aynı yaştaydı bu yüzden büyük babam onu ve diğer çocuklarını Hesteria kralına emanet etmişti.
"Devam edelim." Amcam elini resimden çekti ve ilerledi. "Bu kadar kötü bir olayı neden duvarlara kazıdılar ki?" Diye düşündüm. "Şimdi neden bunları burada olduğunu ve neden tarihimize kayıtlı olduğunu düşünüyorsundur." Yutkundum amcam resmen zihnimi okumuştu. "Tarihimizi unutmamalıyız ki geleceğimize yön verelim." Karanlık bir odaya girdik.
Meşaleler yanmaya başladı. "Burası neresi?" Dikkatlice etrafa baktım. Ejderha kafatasları kenarlara dizilmişti.
"Vay canına..." Ejderhaların kafataslarının yanında bebekten farkım yoktu. Her biri bir betondan masanın üzerindeydi ve etrafları mumlarla donatılmıştı.
"Buraya ilk gelen sensin." Amcama döndüm.
"Ben mi?" Ejderha kafatasına yaklaştı. "Baelon bile buraya gelmedi." Ejderha Kafatasına dokundu.
"Baelon abim varis, neden ben buraya geldim ama  o gelemedi." "Çünkü varisler buraya giremez." Amcamın yanına yaklaştım. "Ne demek istiyorsun?" Amcam sesini çıkarmadı. "..." yanına gittim. "Neler dönüyor burda!!" Kolundan tuttum. "Hiç düşünmedin değil mi? Aslında biz kimdik." İçime bir kurt düştü. "Ne!?" Geri çekildim. Amcam kan alevinden bir top oluşturdu ve iletiye doğru gönderdi. "Tarihimiz orda o kapının arkasında." Kapıda iki ejderha figürü vardı. Kapıya gittim ve itmek için elimi uzattım. "Boşuna uğraşma o kapı açılmayacak." Denedim ama kapı  yerinden bile oynamadı. "O zaman neden bunları anlattın?" Bana yaklaştı ve bir hançer çıkardı. "Kurucumuzdan öte bu yana ejderha kalesinin sahibine aktarılan bir bilgi bu hiçbir patrik bu bilgiyi bilmiyor ve hiçbiri bu odaya adımını bile atmadı." Hançeri bana uzattı.
"Kurucumuz her zaman bu bilgiyi aktardı."
"Aslında biz kimdik? İzaya Dragonblood her zaman bize kendimizi sorgulamamızı istedi." Hançeri aldım.
Güzel keskin ve ejderha süslemeleri vardı. "Bu?" Hançerin malzemesi çok tanıdık geliyordu.
"İnanılmaz fark ettin mi?" Amcam gülümsedi.
"Bu hançer Aberyum'la aynı malzemeden yapıldı."
Amcam gelip beni tuttu. "Bu bizim kaderimiz Rhaegal ejderha kalesi nesilden nesile bu bilgi ile diğerine aktarıldı." Gözlerimin içine baktı. "Şimdi sıra sende ejderha kalesinin sonraki varisi sen olucaksın." Geriye çekildim. "Üzgünüm amca ama buna uygun olduğumu düşünmüyorum." Corlis bana baktı ama sesini çıkarmadı. "..." "üzgünüm Rhaegal ama sorumluluklarından kaçamazsın." Hançere baktım.
"Sen bir Ejderhasın senin kaderin daha bebekken yazıldı."  Dişlerimi sıktım. "Sadece istediğim gibi yaşamak istiyorum." Amcam ellerini omuzlarıma attı.
"Kimse istediği gibi yaşayamaz ve bizim gibi soylu kanlar hiçbir zaman istediği gibi yaşayamaz." Amcam haklıydı ne desemde ne yapsamda ben bir Ejderhayım.
"Sana bunu düşünmen için zaman vereceğim ama unutma varis olabilecek tek kişi sensin."
"Sen bu kalenin ve o kapının bekçisisin." Sağ kolumu tuttu. "Ve bu elindeki güç bunu kontrol etmeni sağlayacağım ve sende benim için mirasımızı devam ettireceksin." Hala neler yapmam gerektiğini bilmiyordum, bildiğim tek bişey vardı oda intikam almaktı...

Ejder Soyu  (1. Kitap ) Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt