Bölüm 186 | Güneş Diyarı ~ 3

191 20 1
                                    

RHAEGAL

Saçlarım yavaşça beyazlamaya başladı, tıpkı kadim ejderhalar gibi siyah saçlarımın arasında beyazlıklar oluşuyordu henüz tam değildi ama saçlarımın kökleri beyazlamaya başlamıştı.

Gölden yüzüme baktığımda gerçekten çok değişmiştim, saçlarım uzamıştı. Devian ile savaşmaktan yüzüm sürekli kirli haldeydi ve kıyafetlerim yırtılmıştı.

Göldeki suyla yüzümü yıkadım ve kıyafetimin bir parçası ile dağınık saçlarımı toplayıp bağladım.
Golün yanındaki kayaya yaslandım ve gökyüzüne baktım.

"Acaba Tessarion ne durumda," diye düşündüm.

Onunla uzun zamandır görüşmüyordum, nasıl olduğunu ve ne durumda olduğunu bilmiyordum.

"Umarım iyisindir, dostum."

Ayağı kalktım ve bedenimi en üst noktaya çıkarmak için elimden geleni yapmam gerekiyordu. Bedenimin kondisyonunu düzeltmem ve sınırlarımı daha üst noktaya getirmem gerekiyordu.

Yere oturdum ve meditasyon yapmaya başladım. Yeni oluşturduğum Yıldırım Alev Formülü bedenimi daha çok güçlendiriyordu. Aslan yelesi gibi vücudumu saran formül savaş formuna geçtiği zaman ejderha pulları gibi büyük bir savunma yapıyordu.

Bu iki formdan aslan yelesi olan haline savunma formu adını verdim. Ejderha pulları oluşumuna ise yıkım formu adını verdim. Böylelikle iki formu daha etkili şekilde kullanmak için Devian beni Güneş diyarındaki ormanlarda antrenman yapmamı isedi, iki form arasında daha çabuk bir şekilde geçiş yapıp ve daha etkili kullanmayı öğrenmemi istiyordu.

"Tamam bu kadar dinlenme yeter, devam edelim."

Ayağı kalktım ve ormanın derinlerine doğru yürüdüm.
Serap adımları düşündüğümden daha etkili bir şekilde hareket etmemi sağlıyordu. Serap adımlarını kullandım ve etrafımdaki yıldırımlar beni anında istediğim yere götüren mor bir yol oluşturdu.

Kesinlikle yıldırımdan daha hızlı bir şekilde hareket ediyordum ve rüzgar adımları gibi bir sınır olmadan istediğim kadar kullanıyordum. Mana tüketmediğinden dolayı benim için daha kolaydı.

Ormanın derinlerine indiğimde etraf sessiz bir ortam vardı. Hiç görmediğim bir bitki örtüsü ve canlılar vardı.

"Burası düşündüğümden daha güzel."

Ormanda yürümeye devam ettim.

Çatırt.

Kuru dal kırımla sesi geldi, hemen kara kılıcımı çıkardım ve sesin geldiği yöne döndüm.  Hafif bir mana seziyordum bu yaratık her ne ise düşündüğümden daha iyi bir şekilde manasını gizliyordu.

"Gel bakalım yaratık," dedim.

Grrrrr!!
 
Çalıların arasından üç gözlü bir beyaz kaplan çıktı, üç gözü parlak kırmızı rengindeydi ve daha önce hiç görmediğim derecede iki uzun dişi vardı. İki metre boyundaydı, geniş büyük gövdesi onu daha korkunç gösteriyordu.

Serap adımlarını kullanıp saldırıya geçtim, kaplan anında tepki verip geriye doğru çekildi. Savunma modundan, yıkım moduna geçtim. Renkli ejderha pulları vücudumu sardı.

"Gel bakalım," kara kılıcıma mana aşıladım ve saldırıya geçtim. Kaplan pençeleri ile bana doğru sert bir şekilde vurmaya çalıştı ama saldırısını atlatıp Serap adımlarını kullandım. Hemen kaplanın altına geçtim ve kara kılıcımı kalbine doğru gönderdim.

Kılıcım kalbine doğru giderken aniden vücudu elmas gibi katılaştı ve parladı.

"Ne?" Kaplan geriye doğru çekildi ve pençesi ile saldırıya geçti, Serap adımlarını kullanıp saldırısından kaçtım. Kaplan hızımdan dolayı bana yetişemiyordu ama son anda gösterdiği savunma tekniği beni şaşırtmıştı.

Ejder Soyu  (1. Kitap ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin