[14. Bölüm] Alışveriş Merkezi

171 78 59
                                    

      Kırmızı araba İstanbul'un Marazlılarla kaynayan sokaklarında alışveriş mağazasının konumuna ilerliyordu. Şoförde Açelya, yan koltukta Koray, arkadaysa Burak, Aykut ve İrem.

     Tam ortada oturan Aykut, İrem ve Burak'ı sıkıştırmamak için dizlerini birleştirmiş ve omuzlarını içe çekmişti. Bu komik görüntüsünü dikiz aynasından gören Koray pis pis sırıtmaya başlamıştı.

     Halinden hiç de memnun olmayan Aykut sıkıntılı bir nefes vererek başını eğdi. "Bir dahaki sefere siz yapmazsanız bile ben Burak'ı bagajda getireceğim."

     Burak, "Asıl İrem'in burada ne işi var onu anlayamadım." deyince Aykut, "Sus lan." diyerek dirseğiyle Burak'ın koluna vurdu. 

     Koray dikiz aynasından bakarak, "Oraya vardığımızda İrem arabada kalıp gözcülük yapacak." dedi otoriter bir ses tonuyla.

     İrem, "Bari silah taşımanızda yardımcı olsam olamaz mı?"

     Aykut omzunun üstünden İrem'e baktı. "Silah taşıyacağımızı kim söyledi? İçeride yağmalanmamış mağaza bulabilirsek halimize şükredelim biz önce."

     Açelya, "Bahsettiğin yere geldik galiba Koray." diyerek arabayı bir kapalı otoparka çekti. Park yerlerinin neredeyse hepsi boştu. Sadece bazı yerlerde hasarlı veya hasarsız terk edilmiş arabalar görülüyordu, o kadar. Açelya arabayı kolonlardan ikisinin arasına aldı ve motoru söndürdü.

     Koray'ın kapısını açmasıyla herkes arabadan indi. Arabanın kapıları kapandıkça devasa otoparkta sesi yankılanıyordu. Koray'ın bagaja doğru attığı her adım duvarlara çarpıp geri kulaklarına ulaşıyordu. Böylesine bir otoparkı bu kadar boş görmek hepsinin içlerinde tuhaf bir his uyandırmıştı. Terk edilmişlik, yalnızlık, boşluk, unutulmuşluk gibi bir sürü hissin karışımından oluşan tuhaf, ürpertici bir duygu. Açelya tüylerinin ürperdiğini hissedebiliyordu. "Burası çok gerici." dedi fısıltıyla.

     Koray bagajı açarak, "O yüzden işimizi hızlı halletsek iyi olur." cümlesiyle bagajdan bir paslı boru aldı ve Aykut'a uzattı. Sonra da bir İngiliz anahtarı alıp Burak'a uzattı. O İngiliz anahtarı, Arda'nın kullandığı İngiliz anahtarıydı. Koray istemediği düşüncelerle boğuşmak istemiyordu. Oyalanmadan İrem'e bir tahta parçası, Burak'a bir tahta parçası daha ve Açelya'ya da bir demir sopa vererek akabinde de alet çantasından bulduğu kurumuş kan lekeleri olan çekici eline aldı.

     Bagajı kapatıp, "Buradan ayrılmıyorsun İrem." diyerek grubuna döndü. "Diğerleri de benimle beraber geliyor. Herkes çantalarını hazırlasın, gidiyoruz."

     İrem dışındaki tüm ekip otoparkın sonunda alışveriş merkezine bağlanan otomatik cam kapıya yol almıştı. Otomatik cam kapı bozuktu ve bu yüzden de camı parçalayarak içeri girmek zorunda kalmıştılar. Baya bir süredir çalışmayan güvenlik dedektörlerini geçtikten sonra sabit kalmış otomatik merdivenlerin basamaklarını çıktılar.

     Bulundukları yer oldukça karanlıktı. Aykut, Koray ve Açelya fenerlerini çıkararak yollarını aydınlatmıştı. Dikkatli adımlarla ilerliyordular. En önde giden Koray fısıldadı. "Dikkatli olun, içerisinin boş olmadığından eminim. Önceliğimiz eczane ve av mağazası. Gıda ve giysileri de toplamaya çalışın fakat önceliğimiz bunlar."

     Oturma yerlerinin etrafından dolaşıyordular. Kepenkleri çekilmiş veya yağmalanmış mağazaların arasından olabildiğince sessiz adımlarla ellerindeki fenerle etrafı aydınlatıp, bir Marazlıyla karşılaşmamayı ümit ediyordular.

     Aykut fenerini camları parçalanmış mağazalardan zemine indirdiğinde yerde ayağı kopuk yatan bir adam gördü. Birkaç adım yaklaştığında elinin kıpırdadığını gördü. Hemen paslı boruyu havaya kaldırıp her an kafasını dağıtmak için hazıra geçmişti.

Kan Şarabı (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin