[70. Bölüm] Son Durak

91 15 9
                                    

     Son durak; Üsküdar.

     Başta imkânsız gibi gözüküyordu oysa ki. Mesafe çoktu. Sokaklar hiç güvenli değildi. Umut yoktu. Güç de yoktu. Kız Kulesine ulaşmak bir kenara, karşı yakaya geçmek bile bir hayal gibiydi. Ama şimdi buradaydılar. Karşı yakada, Anadolu yakasında, Üsküdar'da, kurtuluşa son bir adım kala, son durakta.

     Peki ya yol boyunca kaybettikleri onca bedenin ruhları da onlarla mıydı?

     Grup, Nakkaştepe Millet Bahçesine sağ salim bir şekilde ulaşmayı başarabilmişti. Bunun için de Burak'a ve yaptığı büyük fedakârlığa borçluydular.

     Yemyeşil çimlere basarak sivrice yükselen ağaçların arasından tepeyi çıkıyordular. Dalların arasından sızan güneş, gözleri kamaştırıyordu. En tepeye vardıklarında bir cephesi 15 Temmuz Şehitler Köprüsüne bakan ahşap bir köprüye ulaşmıştılar. Zemindeki ahşap parçalarının bazıları kopmuş, yerlerinden çıkmıştı. Ancak manzara inanılır gibi değildi. Boğaz ve köprü buradan rahatlıkla, çok yakından görülebiliyordu. Etrafta Marazlı olmadığından emin olduktan sonra biraz dinlenmeye karar vermiştiler.

     Aykut nefes nefese sırtındaki çantayı çıkarıp yere atmıştı. Ahşap köprünün korkuluklarına tutunarak derin derin ciğerlerini doldurup, boğazı izlemeye başladı. Gözleri en çok da Burak'ın öldüğü köprüdeydi. "Allah kahretsin..." Diye söylendi, ölümünü gözlerinin önüne getirdikçe.

     Açelya da çok yorgun düşmüştü. Çantasını yere bırakıp bir minder gibi üzerine oturmuştu. "Onu kurtarabilirdik."

     Silüet, herhangi bir tehdidin olup olmadığını anlamak için etrafı gözlüyordu. "Kurtaramazdık."

     Kerem, Koray'ın yanına gelmişti. "Abi, yolun devamına ufak bir göz attım da, ileride bir iki Marazlı varmış. Bilin diye söyledim."

     "Bizi biliyorlar mı?"

     "Hayır, dikkatlerini çekmemeye özen gösterdim."

     "O halde sorun yok. Şimdilik sessiz durup dinlenelim." Koray da çantasını indirip yere bıraktı ve yüzündeki ağzı kapalı kar maskesini çıkarıp kemerine sıkıştırdı. Derin ve yorgun bir iç çekti. Burak'ın ölümünün ne kadar anlamlı olduğunu gayet iyi biliyordu. Ancak yüreğine en çok oturan şey, Burak'ın kendisini ölüme atmadan önce söyledikleriydi. Kim bilir, belki de böylesi daha iyi olmuştu. Burak'ın yaşama gibi bir hevesi yoktu, eşi öldüğünden beri de asla olmamıştı. Koray, Burak'ı kendisiyle karşılaştırdığında, en başta kendisinin de böyle bir durumda olduğunu hatırlamıştı. O da yaşama hevesini tamamen yitirmişti bir dönem. Marazlılarla savaşıp her gün ölümden dönmeyi, sürekli başkalarını düşünüp bir hiç uğruna ilerlemeyi, o stresi kaldırabilecek kadar gücü yoktu. Ama bu sadece İrem'in gösterdiği sevgiye kadar böyle sürmüştü. İrem ona güç kaynağı olmuş, gerçekten sevilmeyi, asıl aşkın ne olduğunu göstermişti sanki. Aklına eski eşi Leyla geldikçe, Leyla'nın kendisini ne kadar da sevmediğini ve hatta iğrenip, tiksindiğini fark etmişti. Meğer bunu şimdiye kadar asla fark edememiş, bu duruma kör kalmıştı. Bunu şimdi anlıyordu. Koray, Leyla'yı seviyordu. Fakat Leyla aynısını Koray için düşünmüyordu.

     Koray sıkıntılı bir iç çektiğinde Silüet'in yanına geldiğini gördü. 

     Silüet, simsiyah kar maskesinin ardından, kapkara gözleriyle Koray'a kilitlenmişti. "Kimsin sen?"

     Koray tepkisizdi.

     "Asker olduğunu anladım. Seni ilk gördüğümden beri bir disiplin içerisindeydin. Kimsin?"

     "Döşemeciyim."

     Kulak misafiri olan Aykut'un aklına anında olay gecesi, Koray ile o dolmuşta ilk tanıştığında, Koray'a mesleğini sorduğu an geldi. Kendisini gülmeden tutamadı. "Ulan..."

Kan Şarabı (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now