[15. Bölüm] Yaşam ve Mücadele

167 77 47
                                    

     Koray ve Burak uzun uğraşlar sonucu av mağazasına girmeyi başarabilmişti. İşlerine yarayabilecek her şeyi ellerinden geldiğince toplayıp, mağazada buldukları dağ çantalarına doldurmuştular. Mühimmat, silah, fener, bıçak, telsiz, ne varsa.

     Koray yerde bulduğu silah kılıfının üzerindeki tozu atıp kemerini takmıştı. Sonunda tabancasını saklayabileceği daha rahat bir yere sahipti artık. Canik TP9 tabancasını kemerinden çıkarıp kılıfına yerleştirdikten sonra masadaki av tüfeklerine uzandı ve tüfeklerden ikisini yerdeki dağ çantasına yerleştirdi. Tüfeklerle dolu çantanın ağzından namluları çıkıyordu. İçinde fermuarı kapanmayacak kadar uzun tüfekler vardı.

     Koray'ın gözünü ahşap masadaki keskin görünüşlü bir kasatura bıçak kıstırdı. Koray bıçağı alıp elinde evire çevire iyice inceledi. Bir mutfak bıçağına göre çok çok daha keskin, askeri kullanışa elverişli, ölümcül ve biraz da ağır bir bıçaktı. Bıçağı bel kayışına geçirdi, bıçak kullanımında oldukça deneyimli ve eğitimliydi. Bir çekiç yerine bıçak kullanmayı tercih ederdi.

     Burak mağazanın diğer tarafında masadaki tabancaları çantasına atmakla meşguldü. Elini tabancalardan birine attığında durdu. Bir Amerikan Colt M1911'iydi. Tam bir klasik. 

     Tabancanın şarjörü takılıydı. Şarjörünü olabildiğince dikkatli bir şekilde çıkarıp içine baktığında mermi dolu olduğunu gördü. Silah ateşlenmeye hazırdı. Burak başını yavaşça kaldırdı ve omzunun üstünden masadaki mühimmatları toplamakla meşgul Koray'a bir bakış attı. Oracıkta onu vurabilirdi. Şarjörü geri takıp ateşlenmeye hazır, dolu tabancayı kemerine sıkıştırarak takım elbisesiyle üstünü örttü.

     Koray mühimmat dolu okul çantasını sırtına geçirip tüfeklerle dolu dağ çantasını da omzuna aldı. Üzerinde ağır bir yük vardı. "Artık gidelim, bu kadarı yeterli." diyerek Burak'a döndü. Burak da hemen dolu dağ çantasını sırtladı ve Koray'ın yanına geldi.

     İkili mağazadan çıkıp merdivenlere yol almıştı. Burak, "Senden ne kadar nefret ettiğimi bir bilsen." diye konuşmaya başladı.

     Koray yüzündeki ciddi ifadeyle yolun devamını izliyor, feneriyle önlerini aydınlatıyordu. "Ve bu hiç umurumda değil. Hayatımda tanıdığım en geri zekâlı adamlardan birisin."

     Burak, "Yok ya? Neden hayatında tanıdığın en geri zekâlı adamlardan biriymişim?" diye alaycı, kısık bir ses tonunda konuştu.

     Koray, "Eşini koruyacağını baskılayıp eşin dahi tüm grubun hayatını tehlikeye attın. Hatta senin yüzünden Mustafa öldü. Ulan, eşinin kız kardeşini bile öldürüyordun az daha."

     Burak'ın siniri bozulmaya başlamıştı. "Ben öldürmedim Koray. Ben öldürmedim diyorum amına koyayım, ben öldürmedim!" sesi git gide yükseliyordu. Koray sert bir bakışla dönüp, "Kes lan." dedi. Tehditkâr bir tonda, "Eğer bu şekilde konuşmaya devam edersen senin kemiklerini sikerim, beni anladın mı?"

     Burak kafayı yemek üzereydi. "Öldürmedim diyorum Koray."

     Koray, "Kanıtla." dedi sert bir sesle.

     Burak, "Nasıl kanıtlayayım? Söylesene hadi, nasıl kanıtlayayım? O kapının kilidini ben açmadım."

     Koray'ın da siniri bozulmaya başlamıştı. Suratında ürpertici bir gülümseme belirmişti. "O zaman o silahın tetiğini çeken de sen değil odadaki cinlerdi. Beni öldürmeye çalışacağını biliyordum."

     Burak, "Çünkü korkuyordum aptal."

     Koray bir marketin önünde durdu. "Marketten de bir şeyler alıp dönelim."

Kan Şarabı (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now