BÖLÜM 16 - DUYGULAR VE HAYAT

7.6K 699 83
                                    

Duygular birer odaydı. Her birinin ayrı bir girişi ve çıkışı vardı. Mutluluk mavilerle resmedilmiş bir odayken, karamsarlık çiziklerle ve soyulan duvar kağıtlarıyla donatılmış bir odaydı.

Ama hepsinin bir ortak noktası vardı. Onların hepsi bize yaşadığımızı ve hâlâ nefes alabildiğimizi gösteriyordu. Hepsi aynı eve aitti. Bize. Her birini sıkıca kucaklamalı ama aşırıya kaçmamalıydık. Denge böyle kurulurdu.

Şimdi Mateo bana itiraf ettikten sonra sessizce oturuyordum. Bana yaşadığımı hissettiren duygular o kadar iç içe geçmiş hâldeydi ki ne hissettiğimden emin değildim.

Benden başka reenkarne olan birini bulmanın sevinci bastıran şey olsa merak da vardı. Kim bilir kaç kişi böyle bir dünyaya gelmiş ve göçmüştü.

Artık Mateo'dan saklamanın bir gereği yoktu. Bana yardımcı olabilirdi. Ne zaman yer değiştirsem -asla değişmemek istiyordum- benimle ilgili çocukları oyalayabilirdi.

Gözlerimiz buluşunca ellerimi birbirine kenetledim. Ona soracağım bir sürü soru vardı.

Boğazımı temizleyerek kendimi konuşmaya zorladım. Gerçekleri şimdiden ortaya dökmemiz ikimiz için de iyi olurdu.

"Ne zamandır buradasın?"

Mateo rahatlamış bir iç çekip yan taraftaki boş pufu aldı ve oturdu. Gözlerinde okunan rahatlık benim reenkarne olan biri olmamı istediğini belli ediyordu.

"Ben... on üç yıldır buradayım."

On üç yıldır. Ama Mateo zaten on üç yaşındaydı. Ben mi yanlış biliyordum yoksa...

"Doğduğumda diğer hayatımı hatırlıyordum."

Mateo düşünmeme izin vermeden soruma cevap verdi. Bu benimkinden bile farklı bir durumdu. Emeklerken eski hayatını düşünmenin ve olan biteni kavramaya çalışmanın zorluğunu düşünmek bile istemiyordum.

Sanırım büyümeyi beklerken kriz geçirirdim.

"Şu an eski hayatımı düzgün hatırlamıyorum bile. Detaylar kesin olmasa da adım... Suho. Adım Suho'ydu. Ve... on altı yaşındaydım."

Bu gayet normaldi. Burada bambaşka biri olarak yetişmişti, bambaşka bir kişinin kimliğinde büyümüştü. Artık ona göre burası gerçek dünya olmalıydı.

"O zaman sen Güney Koreli olmalısın. Aileni... eski aileni hatırlıyor musun?"

Eski ailesiydi onlar artık. Onun ailesi buradaydı. Lilliana, Adrian, Evan, Abel... O Grandük ve merhum Grandüşes'in soyundan geliyordu. Kanı onlardan gelmişti. Zihni bambaşka birinin olsa bile.

Mateo üzgün bir ifadeyle başını salladı. Ellerini yüzüne koyarak dirseklerini dizlerine yasladı.

"Hayır. Hiçbir şey yok onlar hakkında zihnimde. Kendimi suçlu hissediyorum ama onları hatırlamadığım için üzgün de değilim. Bu yanlış değil mi? Onları hatırlamam gerekiyor."

Başımı iki yana sallayıp hemen sandalyeden kalktım. Önünde çömelerek ellerini yüzünden çektim.

"Hayır, yanlış değil. Senin hatan değil onları hatırlamaman. Burası artık senin dünyan. Bu hayat senin, bu beden senin. En azından..."

Sözcükler boğazımda tıkandı, sertçe yutkundum ve derin bir nefesle kendini sakinleştirmeye çalıştım.

"En azından hırsız değilsin."

Mateo bana yüzünde garip bir ifadeyle baktı sonra puftan kalkarak kollarımın arasına girdi. Bir şey demeden bana sarılmasına izin verdim.

Bir süre öylece durduk. Mateo yavaşça nefes alıyordu. Kıpırdanmasa uyuduğunu düşünürdüm.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now