BÖLÜM 41 - BÖLÜK

3.3K 367 57
                                    

Elias'la yollarımızı ayırmak zorunda kaldık ama benden ayrılıp ordusunun yanına gitmeden önce dudağıma bir öpücük kondurup beni "Ne olursa olsun hayatta kal." diyerek uyardı.

Şimdi koşuşturan hizmetçilerin arasında öylece duruyordum. Herkes telaş içindeydi. Savaş haberi yayılmış ve bir kaos ortamı oluşmuştu. İmparatorluk Elias'ın Arşidük unvanını aldığı zamandan beri savaş görmemişti o yüzden herkes endişeliydi.

Haberin bu zamana kadar yayılmamasına bakılarak savaş haberini Doğu'nun yaydığını düşünüyordum. Haberi gece vakti tavernalarda yayarak kaos oramı oluşturmuş sonra da onlara en yakın köylerden başlayarak isyanı büyütmüşlerdi. Aslında oldukça zeki bir plandı ama imparatorun bunu öngörmesi gerekirdi ve göremediğinden her şey birbirine giriyordu.

Hizmetçilerin arasından sıyrılarak ilerlemeye başladım. Askerler muhtemelen antrenman sahasında hazırlanıyorlardı ve ben de onların yanına gitmeliydim.

Antrenman sahasının yakınına gelince metal sesleri kulağıma doldu. Hızla çalılıkları geçince askerlerin çoktan hazırlanmaya başladıklarını gördüm. Çoğu üzerine zırh giymiş ve beline kılıç takmıştı. Sadece bir kısım sırtına yay ve oklar almıştı.

Kraliyet askerlerine öncülük eden komutanı gözlerimle aradım ve görünce hemen yanına ilerledim. Komutan askerlere emirler yağdırıyor, sürekli uyarıyordu. Ben beni fark edeceği kadar yakınına gelince bakışları bana odaklandı.

Gözleri kısıldı ama bir şey demedi. Yemek salonunda kahvaltı ederken komutan orada değildi ve Elias'a neden komutanın orada olmadığını sormamıştım ama benim de savaşa katılacağımdan haberi olmalıydı.

Normal bir askerden farkım olmadığı için unvanım ne olursa olsun komutanının önünde eğilmek zorundaydım. Kısa bir selam verip gözlerimi komutanın gözleriyle buluşturdum.

"Hangi bölüğe katılacağım efendim?"

Ordunun bölüklere ayrıldığını biliyordum çünkü Elias'ın ordusu kraliyet ordusundan ayrılmış, farklı bir bölgeye gönderilmek üzere hazırlanmaya başlamıştı. Doğu Krallığı'nın sırada nereye saldıracağı saptanmaya çalışılıyordu ve bölükler olası saldırı yerlerine önceden gönderilmeye çalışılıyordu.

Komutan bana bir süre baktıktan sonra "Sana olacakları üstlenmek istemezdim ama seni Arşidük'le gönderemem. Doğu Krallığı'nın yakında saldırmayacağını düşündüğümüz bölgeye gidecek bir bölük var, onlara katıl." dedi ve eliyle havada işaret yaparak bir askeri yanına çağırdı.

Askere beni göstererek "Sizinle gelecek, onu bölüğün yanına götür." dedi. Asker bana dümdüz bir ifadeyle baktıktan sonra kalabalığın arasından ilerlemeye başladı. Ben de hızla onu takip etmek zorunda kaldım.

Askerin üstündekiler herkesle aynı olduğu için onu takip etmekte epey zorlandım ama kaybetmedim.

Sonunda birbirleriyle gülüşen erkeklerin olduğu bir grubun yanına vardık. Askerler biz yanlarına gelince dikkatlerini bize verdiler.

"Bizim bölükten, bir şey yapmaya kalkmayın."

Askerlerin odağı bana döndü ve gerildim. İlk bakışta bile iyi huylu olmadıklarını anlamıştım. Beni gördüklerinde gözlerindeki parıltı zaten beni iğrendirmişti.

Beni getiren asker yine kalabalığa karıştı ve bölüğümdeki askerlerin karşısında tek kaldım. Yutkunup bakışlarından kaçmak için gözlerimle bir yer aradım.

Gözüme hızla köşeyi kestirdim ve askerler bir şey demeden köşeye ilerledim. Yere çömelip dizlerimi kendim çekerek oturduktan sonra hâlâ bana bakan askerlerle göz göze gelmemeye çalıştım.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now