BÖLÜM 29 - FAZLA MERAK KEDİYİ ÖLDÜRÜR

5.7K 597 141
                                    

Kafamı makyaj masasına çarparak kendime geldim.

Elimle alnımı ovuştururken derin bir nefes alıp yan tarafta elimin çarptığı mürekkebe baktım. Mürekkep geceliğim üstüne ve yere damlıyordu. Elimi masaya koyunca elime de bulaştı ve o an mektubu fark ettim.

Aceleyle kalıp mektubu çektim. Kelime ve cümlelerin çoğu mürekkep yüzünden gözükmüyordu. Sadece tarafta kalan kelimeleri anlayabiliyordum.

İmparatoriçem

Kara büyü

Plan

Geri 

Elimi de masaya koyunca daha da mahvetmiştim mektubu. Sinirlenip mektubu fırlattım. Dünyama dönmüştüm ama şansıma bir gün bile orada kalmamıştım. Akşam saatlerinde gitmiş ve gece saatlerinde -şimdi- dönmüştüm.

Dünyama döndüğüm saatlerde annemin bana bağırışını dinlemek zorunda kalmıştım. Annemin dediğine göre işten çıkmıştım. Muhtemelen Breena gitmediğinden dolayı kovulmuştu ve ben bundan dolayı üzgün değildim, sonuçta ben de o dünyadayken işten çıkmayı planlıyordum.

Elimdeki mürekkebe aldırmadan ellerimi saçlarıma daldırdım. Kim bilir Breena neler yapmıştı? Tam zamanında geri dönmüştüm gerçekten. Prensesin doğum gününe gitmek üzereyken kendimi bir anda kendi dünyamda bulmuştum. Tabii haliyle çıldırmış ve o an ki kızgınlıkla odamı tamamen dağıtmıştım.

Beni bir oraya bir buraya götüren neydi bilmiyordum. Bu iş can sıkıcı olmaya başlamıştı ve durdurmak için ne yapabilirdim bilmiyordum. Ellerimi saçlarımdan çekip arkamı dündüm. Üstümdeki geceliğe aldırmadan odamdan çıktım. Breena eminim kötü bir şeyler yapmıştı ama bu kötülüğün boyutundan emin olamıyordum.

Koridoru aydınlatan tek şey ay ışığıydı, gece olduğundan bütün uşak ve hizmetçiler kendi odalarına uyumaya gitmişlerdi. İlk önce çocukları kontrol etmem gerekiyordu. Onlarla aramın bozulmasına dayanamazdım.

İlk önce kimin odasına gitmem gerektiğini düşünürken kendimi Abel'in odasının önünde buldum. Kapı hafif aralıktı ve içeriden yumuşak bir ışık geliyordu. Ses çıkarmadan yavaş adımlarla kapının önüne, aralıktan içeriyi görebileceğim bir kısma geçtim.

Yatakta üç küçük beden vardı. Biraz daha dikkatli bakınca onların Abel ve ikizler olduğunu fark ettim. Gecenin bu saatinde beraber ne yapıyorlardı?

"Bize annemiz olduğunu söyledi ama... İzin vermişti."

Bunu söylerken Abel'in ağzından küçük bir hıçkırık kaçtı. Ben ses çıkarmamak için elimi ağzıma kapattım ve gözlerim dolarken hareket edemedim.

"Annem bize... Şaka yapıyordu, değil mi?"

Lilliana bunu sorarken masumca Adrian'a bakıyordu. Adrian dudak büzüp kollarını Abel'e doladı. "Bilmiyorum... O Abel'e... Küçük sürüngen dedi." Son sözleri söylerken sesli bir şekilde yutkunmuştu.

Gözlerimden yaşlar akarken öylece durdum. Breena nasıl böyle davranabilmişti? Romanda çocukları tamamen görmezden gelmişti ama şimdi... Abel'e hakaret edip kalbini kırmıştı. Gözlerimi kapattım ve burnumdan nefes aldım. Önceden düzeltebilmiştim ama şimdi...

"O bizim annemiz olmayacak mı artık?"

Hepsi sustu ve ikisi de Abel'in sorusuna cevap vermedi. Elimi ağzımdan çekmeden önce hıçkırmayacağımdan emin oldum. Sessizce yutkundum ve gözyaşlarımı yanaklarımdan silmeye çalışırken yüzüme mürekkep bulaştırdım.

Derin bir nefes alıp kapıyı araladım ve odaya adımladım. Çocuklar anında başlarını bana çevirdiler ve hepsi yatakta korkuyla geriye doğru gitti. Gözümden istemsizce bir gözyaşı akarken kendimi gülümsemeye zorladım.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now