BÖLÜM 48 - SORGU

1.9K 198 25
                                    

*uyarı: intihardan bahsedilme*

Elias dış kapıyı açtı ve ilk benim çıkmam için beni bekledi. Ben dışarı çıkınca peşimden gelip kapıyı kapattı.

Kapanan kapının sesiyle kenarda duran askerler bize döndü. Lia beni görünce yerden hemen kalktı ve bakışlarını Elias'a çevirdi. Oscar'a baktığımda onun da doğrulduğunu ve gerginlikle Elias'a baktığını gördüm.

Askerler Elias'ın önünde eğilip selam verdiler ve doğrulup koordine bir şekilde pozisyon aldılar. Ben de Elias'ın yanına yanaşıp elimle Lia ile Oscar'ı gösterdim. Elias dikkatle onlara baktı. Yüzünden hiçbir şey okunmuyordu. Ben bile ne düşündüğünü anlayamıyordum.

Elias uzunca bir süre çocukları inceledi. Ben de sessiz kalıp bir şey söylemesini bekledim. Ama sessiz geçen birkaç dakikanın ardından bana değil Luke'a döndü.

"Onları en iyi şekilde ağırlayalım. Köy hanında güzel iki oda bul, orada kalsınlar."

Gözleri çocukların kıyafetlerine kaydı ama yüzünde bir şey belli etmeden "Onlara yeni kıyafetler de bulun. Üzerlerindeki ile gezmesinler." dedi.

Luke başını salladı ve gitmek üzere hareketlendi. Hemen atılıp "Teşekkür etmedim galiba. Bizi getirdiğiniz için teşekkürler." dedim ve gülümsedim.

Luke gülümseyecek gibi olsa da gülümsemedi ve başını eğip "Görevimdi, leydim. Teşekküre gerek yok." dedi ve ben de başımı salladım. Gerek olsun olmasın ben yine de edecektim ve etmiştim.

Luke askerlerin çoğunu hana gönderip bazılarını hana çağırdı. Elias ve ben askerlerin gidişine bakarken Lia'nın sesini duydum. "Sen gelmiyor musun?"

Lia'ya dönüp ona baktım. Yüzünde tedirgin bir ifade vardı ve nedenini anlayabiliyordum. Yanına gidip ellerimi omuzlarına koydum.

"Güvendesin Lia. Ben hana gelmeyeceğim ama sorun etme. Askerler ya da başka birileri size zarar vermeyecek. Hana git ve duş al sonra da rahatça bir uyku çek. Sorunları ben halledeceğim, sen biraz dinlenmeye bak."

Lia memnun olmasa da omuz silkti ve Oscar'ı peşinde sürükleyerek askerlerin onları beklediği yere yürüdü.

Onlar askerlerle beraber gözden kaybolunca Elias'a yanaşıp sokuldum. O da bir kolunu omzuma atıp beni evin içine çekti ama beni üst kata yönlendirmek yerine sol taraftaki koridora götürdüp kapılardan birini açtı ve anladığım kadarıyla oturma odası olan bir yere soktu.

Oda küçüktü ama gerekli şeyler için yeterince yer vardı. Köşede bir koltuk, duvara gömülü bir şömine, sağ tarafta duran bir dolap ve yanında da bir masa. Küçük ama kullanışlı bir odaydı.

Elias beni koltuğa doğru ilerletip oturduktan sonra beni de yanına çekti. Ona direkt yaslanmak yerine uzanıp başımı bacaklarının üstüne koydum. Elias'ın elleri hemen saçlarımda yerini buldu ve okşamaya başladı.

Uzun bir süre ikimiz de sessizce durduk. Odada sadece düzenli nefeslerimizin sesi hafifçe yankılanıyordu.

Elias elini saçımdan çekene kadar başım kucağında yatmaya devam ettim ama içim içimi kemiriyordu.

Bu zamana kadar çocukları zihnimin arka planına atmayı başarmış ve onlar için hayatta kalmaya odaklanmıştım.

Şimdi her ne kadar savaş bitmemiş olsa da güvende sayılırdım. Sonuçta bir savaş meydanına kılıçla atılacak hâlim yoktu, bunun için Elias'ın askerleri vardı.

İçinde bulunduğum güvenli alan sürekli aklıma çocukları getiriyordu. Onları çok özlemiştim ve elimde olsa hiç durmadan atla malikâneye giderdim ama hâlâ savaş alanından kaçarsam hain ilan edilebilme şansım vardı.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now