BÖLÜM 37 - BAMBAŞKA BİR DÜNYA

4.3K 466 42
                                    

Breena yumruk yaptığı ellerini yastıklara vurarak çığlık attı. Yüzü yastığı gömülüyken sesi boğuk çıkıyordu.

Ayaklarını da yatağa vurmaya başlayarak sinirini atmaya çalıştı. Hayatı berbat hâle gelmişti, eski bedeniyle dünyası geride kalmıştı. Bir de yetmezmiş gibi evde bir cadıyla uğraşıyordu.

Kendini bir şey sanan, sürekli bir şey isteyen ve ona sürekli annesi olduğunu hatırlatan o kadının yüzüne tükürmek istiyordu. Ona sanki bir hizmetçi gibi davranıyordu oysa o bir markinin kızıydı, buna nasıl cüret ederdi.

Bir de yetmezmiş gibi sürekli iş bulmasını söylüyor ve evi iğrenç kokulu sıvılarla dolduruyordu. İki gün önce kapıya gelen bir belgeyle iş konusunu daha da gündeme getirir olmuştu. Eğer o kadın bir kere daha şikayet ederse saçını başını yolacaktı.

Sinirini yeteri kadar attığını düşününe sakince yataktan kalktı. Saçını geriye attı ve sağ taraftaki aynaya baktı. Kızı çirkin bulmuyordu hatta ona göre daha güzeldi ve vücut hatları daha çekiciydi ama yine de kendi bedenini tercih ederdi.

Aynaya son bir bakış atıp odadan çıktı. Mutfağa doğru ilerlerken gözü salona oturmuş televizyon diye adlandırdıkları ne olduğunu hâlâ çözemediği, içinde insanların oynadığı şeyi izleyen cadıya kaydı. Burnunu tiksintiyle buruşturdu ve mutfağa geçerken ses çıkarmamaya çalıştı.

Mutfağı taradı ve ona en tanıdık gelen şeyi aldı: bir kaşık. Bu kaşıkla ne yapacağını bilmiyordu tabii ama mutfakta başka bildiği bir şey yoktu. Doğrusu 'mutfak' diye adlandırdıkları yer mutfağa bile benzemiyordu. Taş bir fırını, çay fincanları, çeşitli kaşıkları yoktu. Ayrıca sıcak bile değildi, mutfakların fırından dolayı sıcak olması gerekirdi.

Yanağının içini kemirerek etrafa bir kez daha baktı. En sonunda üst tarafta bulunan camlı bölmeyi açmaya karar verdi. Uzun zamandır bu beden ve dünyadaydı ama hâlâ çözemediği şeyler vardı. Televizyon ya da telefon dedikleri aletler onlardan sadece ikisiydi. Ayrıca neden çay fincanları yoktu bu insanların? Çay değil de ne içiyor olabilirlerdi ki?

Oflayıp kaşığı fırlattı. Kaşık çarpıp ses çıkarınca içeriden cadının sesini duydu.

"Keyfimi bozuyorsun! Sessiz ol!"

Sinirle yutkunup gözlerini kapattı. İçten içe buraya geldiğinden beri evden çıkmadığı için pişmanlık duydu. Belki o zaman bu dünyayı ve insanları daha iyi anlayabilir ve cadı hakkında bir çözüm bulabilirdi.

Kendini derin nefesler alarak sakinleştirdi ve dolapları karıştırmaya başladı. Sürekli evdeydi ve cadı ne getirirse onu yiyordu. Cadının onun yemeklerini yemesinden hoşlanmadığı biliyordu bu yüzden de daha çok yapıyordu ama artık bir çözüm bulma zamanı gelmişti. Dışarı çıkması, etrafı anlaması ve plan yapması gerekiyordu. Hatta mümkünse başka bir evde yaşayabilirdi.

Cadı ona birkaç kez daha bağırdı ama kendini sıkarak onu duymazlıktan gelmeyi başardı. En sonunda önünde aşağı dolaplardan bulduğu bir paket sarı şey, bir kaşık vardı. Paketi çevirdi ve arkada bir resim gördü. Resimdeki büyük şeylerden aradı ve onu da aşağı dolaplardan birinde buldu.

Sırada ne yapacağını hesaplamaya çalışırken şekilde şekle girdi ve sonunda pes etti. Ayağını yere vurup sinirle cadının yanına ilerledi. Cadı ona bakıp "Ne yapıyorsun?" dedi ama Breena onu takmadı.

Kapının yanında duran çantayı aldı ve baş aşağı çevirerek yere döktü. Cadı sinirle ona bağırarak yanına gelirken tek eliyle onu yere itti. Cadı kalçasının üzerine düşerken çığlık attı ama Breena umursamadı. Burası farklı bir dünya olabilirdi ama burası da bir dünyaydı. Bu da paranın var olduğu anlamına geliyordu.

GRANDÜŞES'İN İMTİHANIWhere stories live. Discover now