Bölüm 15

135 26 1
                                    

15

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

15. BÖLÜM

King 2 Hearts : Special Mission

*

Genç kadın, eve geldikten sonra direk yatak odasına gitmiş ve gözleri açık bir şekilde tavana bakmakta olan adama bakmıştı. Kendi kendisine gülümseyip üzerindekileri bir çırpıda çıkaran genç kadın banyonun kapısını açıp kendisini soğuk suyun altına atmış ve yatağında yatmakta olan ölü adamla konuşmaya başlamıştı.

“Sanırım gerçekten Anif yaşıyor ha?  Gerçekten Osman Kohen’in korkmasına neden olacak mıdır? Amcan Kenan Altuğlu bu konuda ne düşünür sence? ”diye sorduğunda kendi kendisine başını sallayıp kaldığı yerden konuşmasına devam etti. Bir yandan da vücudunu sabunlamaya devam ediyordu. “Bir çöl trajedisi daha yapmaya karar verirler gibime geliyor. Sanırım bu sefer kılıcı elime almam gerekecek. Ama işin gerçeği şu ki; o kılıçla kimin kafasını kesmeliyim? Kardeşimin mi yoksa katillerinin mi? Ah, burada ben de katil oluyorum bildiğin gibi. Çölde yaşananların tek suçlusu benim çünkü.” Dediğinde suyun altından çıkıp bir havluya sarındı ve içeriye geçip adamın karşısındaki yere oturdu. Vücudunu kurulayıp eline aldığı vücut kremini baştan aşağı elleri ile masajlar yapıp bedenine yedirmeye başladığında başını yana eğip adama bakan Derin “Çok sıkıcısın. Şu halimle baştan çıkacağına emindim oysaki.” Diyerek çırılçıplak bir şekilde ayağa kalkıp gardırobunun başına gitti ve onu karanlığına gömecek olan kıyafetlerini eline aldı ve hızlı bir şekilde giyinmeye başladı. Belinin ortasında duran yanık izi ben buradayım dercesine bağırırken bunu hatırlamasıyla kaşları çatıldı ve ne olur ne olmaz diyerek gidip küçük dolabının içinden silikon deriyi alıp belinin etrafına yapıştırdı. Şimdi her şey normaldi işte!

Siyah kot pantolonun üzerine giyindiği siyah atletini aynı şekilde siyah deri ceketiyle tamamlayıp aynı renkteki siyah saçlarını salıverdi üzerine ve aynadan yatağında yatmakta olan adama bakıp “Şeytanın yerine giderken hazırlıklı gitmeliyim değil mi?” diyerek gardırobunu açtı ve kasaya benzeyen büyük kahverengi dolabın şifresini girip dizlerinin üzerine çöktü. İçini çekip sırasıyla kendisine birkaç kesici alet ve iki tabanca alan genç kadın aynı şekilde dolabı kapatıp şifreyi girdi ve dolabı kapatıp ayağa kalktı. İçini çekip adama doğru ilerlediğinde “Hazır mısın sevgilim?” dedi ve adamın buz gibi elinden tutup onu sırtına aldı. Ölülerle daha önceden aynı odada kaldığı olmuştu ama bir ölüye gerçek anlamdan hiç dokunmamıştı ve kesinlikle ama kesinlikle iğrenç kokmaya başlamıştı. Evinden çıkıp siyah Porsche’sine bindiğinde adamı da yan koltuğuna oturttu ve “Hadi bakalım, Kenan Altuğlu bizleri gördüğünde sevinecek mi görelim?” diyerek gaza bastı ve evden uzaklaştı. Büyük gösterişli ev arkasında kalırken içinden kimsenin burayı bilmemesine sevindiğini söylüyordu. Yalnız kalmak istediği zamanlar genellikle buraya gelir ve herkes onu dünyanın bir ucunda sanırken o en yakınlarında durup etrafında olup bitenleri buradan izlerdi. Adama bakıp gülümsedi ve “Anlıyorsun ya kimseye güvenemem.” Dedi ve boğazını temizleyerek “bir sonraki durağım İstanbul olacak. Bade ile yüz yüze gelmeliyiz anlayacağın.” Dediğinde yüzünde tuhaf bir tebessüm vardı. Şuan da yanında oturan adam bir ölüydü ve Derin kendi ölüsünden başka kimseyle şimdiye kadar konuşmamıştı. Belki de tüm bu olanlar aklını kaçırmasına neden oluyordur diye düşündüğünde yüksek sesli bir kahkaha attı ve içini çekerek gaza daha yüklendi. Ta ki Fransa sınırına gelene kadar…



Doruk ise havaalanına girmek üzereyken önü Erdem tarafından kesilmişti. Genç adam, arabasıyla ona devam etmesini söyleyip tenha bir yere çektiklerinde ikisi de aynı anda arabadan inmiş ve yüz yüze gelmişlerdi. Doruk “Ne? ”diyerek bağırdığında Erdem “Üzgünüm ancak gitmene izin veremem. ”dedi. Elleri ceplerinde, kendisine bakan arkadaşına delirmiş gibi bakıp gülen Doruk “Sen kafayı mı yedin? Beni durdurabileceğini mi sanıyorsun? ”dedi.

Erdem “Durduramam ama en azından durmanı sağlayabilirim.” Dedi. Doruk “Ne demek istiyorsun?” diye sorduğunda içini çeken Erdem Doruk’a baktı ve “Bak, Badeyi bulmak istediğini ve onunla mutlu olmak istediğini anlıyorum ve bunun için inan bana sana sonuna kadar yardım ederim ama eğer şimdi oraya gidersen üç sene de yapmış olduğun her şey yerle bir olur. Bade ve seninle ilgili hayallerinin gerçeğe dönüşmesine az kaldı ama Osman Kohen ve Kenan Altuğlu gibi bir tehdidi unutur ya da göz ardı edersen mutluluğun o kadar da uzun sürmez.” Dedi.

Doruk “Göz ardı ettiğimi nereden çıkardın?” diye sordu. Erdem “şuan ki tavrından. O adamla karşı karşıya geldiğinde ne olacağını düşünüyorsun? Bade’yi sakladığı için ona vursan kaç yazar? Üç senedir sen burada kendi acılarınla baş başayken o da orada onunlaydı. Bunun başka bir anlamı yok Doruk. Şimdi oraya gitme inan bana zamanı geldiğinde Ercan denen o adam kendi ayakları ile senin karşına gelecek. Lütfen burada kal ve devam et. İstersen Senem’in düğününe bile gidebilirsin ama burada kal. Buradaki sorunları halletmeden Bade ile birlikte olmana müsaade edemem.” Dediğinde küçük bir çocuk gibi başını önüne eğmişti genç adam. “İleri gittiysem özür dilerim ama Altuğlu’ların Nefesi kaçırırken ona nasıl davrandıklarını sen anlatmıştın. Tekrar aynı şeylerin yaşanmasına dayanabilir misin?” diye sorduğunda başını kaldırıp Doruk’un gözlerine bakmıştı genç adam.

Doruk, bakışlarını başka yöne çevirip ellerini yumruk yaptığında dişlerini sıktı. O günü hiçbir zaman unutmamıştı ve unutmayacaktı da. Yürüyemesin diye Nefesin ayak bileklerini kesmişler ve onu sürüklemişlerdi. Gözleri dolduğunda Erdem’e bakan genç adam “Altuğlu soyunu yok eden kişi ben olacağım Erdem. Ve bunu yaparken sizi yanımda istemiyorum. Siz buna dayanabilecek misiniz? ”diye sorduğunda Erdem gülümsedi ve “Merak etme, biz de o sırada Osman Kohen’in yok ediyor olacağız. Yani her iki tarafında birbirini düşünmeye vakti olmayacak. ”dediğinde gülümsüyordu her ikisi de. Doruk, içini çekip Erdem’e bakarken Erdem “Ee, ne düşünüyorsun? Seni durdurabildim mi? ”diye sordu.

Tebessüm eden Doruk arkadaşının omzuna elini koyup sıktı ve “Her birinizden teker teker nefret ettiğimi söylemiş miydim? ”diye sordu. Erdem, yürümeye başladıklarında “Denedin ama bu yine de bize kene gibi yapışmana engel olmadı.” Dedi. Doruk “***!” diyerek başını salladığında Erdem “Sen kendine bak asıl.” Dedi. Doruk, elini kaldırıp şoförüne gitmesini söylediğinde Erdem ile birlikte Erdem’in arabasına doğru yürüdüler. Bindiklerinde ise Erdem “Şimdi ne yapıyoruz? ”diye sordu.,

Doruk “Şirkete gidelim ve bugüne kadar her iki aileyle ilgili ne bulmuşuz ona bakalım. ”dediğinde Erdem başını sallayıp el frenini aşağı indirdi ve “Emredersiniz patron. ”diyerek yola koyuldu.

“İçeriye giremezsiniz!”

Dirseği ile kadının suratına vurup onu geri püskürtmüştü Derin. Yüzünde daha önce kimsenin görmeye alışık olmadığı tehlikeli bir gülümseme hâkimken yakasından tutup yerde sürüklediği adam boşta kalan elinin yumruk haline gelmesine neden oluyordu. Altından işlemeli kapılar ardına kadar açılıp içeriye girdiğinde Kenan Altuğlu’yu tam da görmeyi beklediği bir konumda yakaladı. “Oral mı?” diyerek tek kaşını havaya kaldıran genç kadın, Kenan Altuğlu’nun kendisine hayretlerle bakmasına gülümseyerek karşılık vermişti.

Nefes nefese kalan adam, yanındaki kadına çekilmesini söyledikten sonra pantolonunun fermuarını çekip kendisine çeki düzen vermiş ve Derin’in karşısındaki yerini almıştı. Yüzünü göremediği yeğeninin cesedine bakarken “Bu ne? Dahası burayı nasıl buldun? ”diye sordu.

Derin “Köpeklerin saklanacağı yerler sabittir.” Diye cevap veren genç kadın son bir hamleyle adamın ölü bedenini Kenan Altuğlu’nun ayaklarının dibine atıverdi. Şok ve acı aynı anda Kenan Altuğlu’nun bedenine yerleşirken başını kaldırıp Derin’e bakan adam, kadının kendisine gülümseyerek bakması üzerine kaşlarını çatıp ileriye atıldı ve boğazını sıkıp “Seni öldüreceğim! ”diye tısladı. Hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladığında Derin tek bir tepki bile göstermedi. Öylece adamın gözlerine bakmaya devam etti. Kenan Altuğlu, onu yere fırlatıp yeğeninin bedenini kucağına aldığında Derin düştüğü yerden ayağa kalktı ve “Buraya sana, senden bile güçlü ve acımasız olduğumu göstermeye geldim.” Dedi. Kenan Altuğlu, acı içinde gözlerini yumarken “Seni lime lime ettireceğim. ”diye tısladı. Derin “Belki. Belki bunu yapmayı isteyeceksin ama başaramayacaksın. Neden biliyor musun?” diye sordu.

Kenan “…”

Öylece ona baktı Kenan. Konuşmadı. Bunu fırsat bilen Derin arkasından çıkarmış olduğu tabancasını eline alıp ateşler moduna getirdi ve Kenan’a bakıp “Çünkü beni siz eğittiniz. Sen ve Osman Kohen. Bütün silahlarınızı, bütün işkence yöntemlerinizi biliyorum. Bütün sırlarınızı biliyorum. Ve biliyor musun? Siz bana tüm bunları öğretirken benim öğrendiklerimi asla öğrenemediniz benden. Bu yüzden ben sizden daha acımasızım. Daha gözü kara.” Dediğinde Kenan “Ölmemek için bana yalvaracaksın.” Dedi.

Gülümseyen Derin “eğer bir gün gerçekten beni öldürme şerefine nail olacak olursan bunun için sana asla direnmem ama ben yaşarken bir daha adamlarını sevdiğim insanların etrafında görecek olursam sana yemin ediyorum seni kendi kanında boğarım beni anladın mı?!”diyerek silahını ateşledi. Aynı anda hem sağına hem soluna ateş ettiğinde bez duvarların arkasından oluk oluk kan akmaya başladı.

Kenan Altuğlu “Beni şimdi niye öldürmüyorsun? ”diye sorduğunda Derin “Yanlış anlama. Öldürmekten ya da senden korktuğumdan değil. Seni en iyisine sakladığımdan sana dokunmuyorum” dedi kapıya doğru yürürken. Kenan “Kimmiş en iyisi? “diye sorduğunda Derin ona dönmedi. Kapının kolunu aşağı indirdi ve “Doruk Pehlivan. Seni pençeleriyle lime lime edecek ve o zaman geldiğinde ben en tepeden seni izliyor olacağım.” Dedi.

Kenan Altuğlu, belki de bunca zamandır ilk defa gözyaşı döküyordu yeğeninin cansız bedenine sarılarak. Belki de ilk defa acıyı en derinden hissediyordu. Derin Kohen, öldürülmesi gereken ve kesinlikle öldürülmeyi hak eden bir varlıktı. Ama onunda zamanı gelecekti ve bunun için önce ama herkesten önce onunda acı çekip o acının içinde yok olduğunu görmesi gerekiyordu. Hem onun hem de Doruk Pehlivan’ın.

Bağırarak adamlarından birini içeriye çağırdı. Hem ağlıyor hem de emirler veriyordu. Derin ile ilgilenilmesi gerektiğini söyledikten sonra Doruk ile ilgili emirler vermeye başlayan Kenan Altuğlu “Yo yo, Senem’in düğünü olmaz. Sonuçta her ne kadar kardeşiz deseler de Doruk Pehlivan’ın Senem Zınıkrık ile paylaşmış olduğu zamanlar çok kısıtlı onun için onun ölümünün pek önemli olacağını düşünmüyorum. “dediğinde adamı “Geriye sadece bir seçenek kalıyor” dedi.

Kenan Altuğlu, kahkaha atarak ağlarken “Afra!” diye bağırdı. “Öldürün onu ama önce bir altımıza alalım!” dedi.


“Aptal! Beyinsiz! Seni o mezarın içinden bunun için çıkardığımı mı düşünüyorsun?!”diye bağırıyordu Afra. Anif’ in Kartal Holding’e gittiğini öğrendiğinden beridir sinirleri tavan yapmış ve oradan oraya koştururken bulmuştu kendisini. Anif, sesini çıkarmadan kadının yersiz hakaretlerini dinlerken sabrının sonuna geldiğini hissediyordu.

“Bitti mi? ”diye sorduğunda suratına okkalı bir yumruk yiyen Anif acı içerisinde dönüp Afra’ya baktı ve “Seni rahatsız eden şey ne? Doruk Pehlivan ile karşı karşıya gelmem mi? Yoksa onun benimle tanıştığını babasına söyleyecek olması mı?” diye sordu. Afra, hiçbir şekilde Dağhan’ın Anif ile karşılaşmasını istemiyordu. Onu bir pisliğin içine daha sokamazdı. Dişlerini sıkıp adamın kasıklarına diziyle vurdu ve onu ensesinden tutup sürüklemeye başladı. Yere fırlatıp attığındaysa “Bana bak seni geri zekâlı! Seni o toprağın altından çıkarmamın tek sebebi Badeydi. Onun gözyaşları! Eğer olur da senin Dağhan’ın karşısına çıktığını öğrenecek olursam…”

“Ne yaparsın?” diye sordu Anif.

Afra, hiç düşünmeden saçlarını tutturduğu küçük sivri uçlu tokasını eline aldı ve Anif’ in üzerine gelip adamın omzuna batırdı. Gözlerini gözlerinden çekmeden ona bakmaya devam ettiğinde dişlerini sıkıp inleyen adam kızgın bir ifade ile ona bakıyordu şimdi. Afra “Seni ben öldürürüm ve inan bana aşkım bunu yaparken olabildiğince acılı olmasını sağlarım. Ve gözlerini öteki tarafta açmanı sağlarım!” dediğinde evin ışıkları kapandı birden. Anif, kadının batırdığı tokayı tutup çektiğinde gömleğinin kenarını yırtıp bağladı ve şakayla karışık “Gördün mü elektrikler bile dayanamadı senin voltajına. ”diye söylendi. Afra, adamın kucağında debelendiğinde Anif “Bu hoşuma gitmedi değil. ”diye söylendi ama kadının kararan bakışlarını görmesi ile yüzünü kavrayıp kendisine çevirdi ve “Ne oldu? ”diye sordu.

Afra “Evde biri var. ”dedi.

Anif, ani bir atakla kadınla yer değiştirdiklerinde Afra onun yaralı olduğunu hatırladı ve “Bekle! Sen gidemezsin.” Diyerek adamı kolundan tutup durdurdu. Anif, omzunu gösterip “Ben iyiyim. ”dediğinde Afra başını sallayıp elleri ile adamın karnına dokundu. Anif, yıllar geçmiş olsa da ağrının orada olduğunu biliyordu bunun için kadına bakıp “Düşünme” dedi ve arkasını döndü.

Afra “Anif! “diye bağırdığında yere yığılan adam kendisine vuranın kim olduğunu görememişti. Işıkların açılması ile olduğu yerde doğrulan adam, iyi olup olmadığını anlamak istercesine Afra’nın yanına gidip kadını kontrol etmeye başladı. Afra ise “Ben iyiyim. Lanet olsun, yaran! ”diyerek adamın omzuna dokunduğunda arkalarından gelen sesle ikisinin de başı aynı anda kalktı. Burunları birbirlerine değip gözleri birbirleri ile buluştuğunda yavaş yavaş kafalarını çevirmeye başladılar.

Derin, koltukta oturmuş elindeki sivri uçlu bıçağı döndürüyordu. “Ne dokunaklı bir sahne. Ölü bir adamla başka bir adama âşık olan kadının trajik hikayesi.” Dediğinde Anif “Sen! ”diye tısladı. Derin, gümüş renkli bıçağının arkasından Anif’e baktığında gülümsedi ve “Seni hayal meyal hatırlıyorum ama gerçekten yakışıklıymışsın” dediğinde Anif, Afra’nın bağırmasına aldırış etmeden ayağa kalkıp Derin’i yakalarından tutup havaya kaldırdı ve “Seni öldürmem gerek!” diye tısladı.

Derin, konuşmadan ona bakarken Anif karşısında duran kişinin Derin olduğuna inanmakta zorlanıyordu. Çünkü bu siyahlar içerisindeki kadın tıpkı Melikshah gibiydi. Burnu, bakışları… Kardeşinin kopyası gibiydi bu kız…

Yavaş yavaş Derin’i bırakan Anif acı içinde başını önüne eğdiğinde Afra da ayağa kalktı ve “Derin…”diyerek Anif’e baktı. Genç adam, acı dolu anılarının içine yeniden çekilirken Afra “Hiçbir şey sandığın gibi değil. “dedi.

Derin “Kimin umurunda. Buraya onu görmek için geldim. Ve gördüm babam haklıymış “dediğinde Anif “O senin baban değil seni geri zekâlı! “diye bağırdı.

Afra, Anif’ in tepkisi üzerine adama dönüp “Anlamıyor musun? Bu bir tuzak! Sakın onun oyununa gelme!”

Kadın öyle bir bağırıyordu ki Derin ona bakarken gülümsemekten kendisini alamıyordu. Elindeki bıçağı boğazında dolaştırıp “Arkamdan iş çevirdiğin için sana da sıra gelecek. “dediğinde Afra “Ben senin arkandan iş çevirmedim.” Dedi. Derin, ona bakıp Anif’e döndü ve “Öyle mi? Senin yaşadığını bana söylemedi mesela? Söylesene Anif, en yakın arkadaşının ölümüne neden olan kız şuan tam karşında duruyor. Yani ben! Her zaman istediğin gibi beni yok etmek istiyorsun ama ne var biliyor musun? Bunu yapamayacak kadar çok seviyorsun beni! Niye biliyor musun? Çünkü Bade nasıl anneme benziyorsa ben de üvey abime benziyorum.” Dedi.

Anif, yerden kalkıp kükreyerek Derin’in üzerine atıldığındaysa Afra’nın yapabildiği tek şey ikisinin kapışmasını izlemekti... Anif’ in yumrukları ardı ardına Derin’in yüzüne inerken genç kadın elini bile kaldırmıyordu ona. Anif, Derin’in kendisine karşılık vermiyor olmasına sinir olup kendisini geri çektiğinde Derin yavaşça yerinden doğrulup ağzından akan kanları yere tükürdü. Anif “Sen tüm bunlara nasıl sebep oldun?” diye sorduğunda Derin “Ben mi?” diye söylendi kendi kendisine.

Anif “O senin ağabeyindi.” Diye sorduğunda Derin “Benim ağabeyim yoktu. Hiç olmadı. Ben yapayalnızdım. O köşkte de yalnız bırakılmıştım ama ne oldu biliyor musun? Sizden biri benim de korkmuş ve korunmaya ihtiyacım olduğumu unutmuş gibi gelip kızgın demirle beni dağladı ve aynen şunları söyledi “Canı yanan sabretsin, can yakan da canının yakılacağı günü beklesin” dedi. Anif, Derin’e bakarken “Şimdi ne istiyorsun? ”diye sordu.

Genç kadın, oturduğu yerden ayağa kalktı ve başını dikleştirip “Buradan git. Holdingdeki arkadaşını da al ve buradan git. Osman Kohen’i ben öldüreceğim” dediğinde Anif, Afraya baktı. Genç kadının gözleri dolu doluydu. Yeniden Derin’e baktığındaysa “Badeyi almadan eve dönmeyeceğim. “dedi.

Gülümseyen Derin “Bade artık sizinle gelemez. Onun evi burada. Doruk’un kalbinde. “dediğinde Anif “Onu nasıl paylaşıyorsun? “diye sordu. Derin “Çünkü onu sevmiyorum. Onunla birlikte herkesi koruyorum.” Dedi.

Anif “Diyelim ki eve geri döndüm,karşılık olarak ben ne alacağım?”diye sordu.

Derin,Afraya bakıp gülümsedi ve Anif’e doğru bir adım atarak “Doruk Pehlivan’ın en sevdiğim sözü nedir biliyor musun?” dedi.

Anif “Ne?” dediğinde ellerini yumruk yapmıştı.

Derin “Hayat,alışverişler üzerine kuruludur. Sen alırsın o verir. Bu hep böyledir. Şimdi sen Melikshah Kohen’e ait olan her şeyi geri alırken ben onu öldüreceğim. Ve bu süre zarfı boyunca Bade’nin sağ salim herşeyi hatırlamasını sağlayıp seninle karşı karşıya gelmesini sağlayacağım.” Dedi.

Anif,Afra’ya dönüp baktığında yeniden derine döndü ve “Sen ondan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu. Afra,başını önüne eğip iki damla yaşın yanaklarına akmasına izin verirken Derin gülümsedi. Bu gülümseme öyle içtendi ki Anif bir an karşısında küçük bir kız çocuğu görür gibi oldu.

“Ben…” dedi “çok uzaklarda olacağım… Huzurlu bir yerde…” dedi ve elini uzattı. Anif,onun elini sıkarken diğer yandan Afra’nın ağladığını biliyordu ve bunun nedenini öğrenmek için sonradan onu zorlayacaktı…

TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin