Bölüm 25

108 26 0
                                    

-2.sezon / 25.bölüm-

“Önce ben gireceğim! Annem, söz vermişti bugün vişne reçelli ekmek günü!”

Ne ara gelmişti buraya? Adımlarını yavaşlatıp boş evin içinde yürümeye başladığında küçük çocuğun seslerini duyuyordu. Sesi takip edip yürümeye devam ederken diğer yandan buraya nasıl geldiğini düşünüyordu.

“Anne! Anne neredesin?”

Okuldan gelmişlerdi. Doruk, dokuz yaşındaki halini görünce istemeden de olsa gülümsemişti. Yanında kardeşlerini gördüğünde avazının çıktığı kadar annesine sesleniyordu. Çantasını kapının girişinde bırakmış, üst kata doğru koşuyordu şimdi. Doruk, hissettiği karanlıkla kaşlarını çatıp dokuz yaşındaki halinin peşinden gitmeye başladı ve “Bekle! Dur, sakın oraya girme!” diye bağırdı. Çocuk, bir an duracak gibi olsa da son anda bundan vazgeçti ve hızla odaya girdi. Nefes nefese kalmış bir halde “Bugün reçel günü anne? Sabah söz vermiştin” diyerek yatağının üzerinde gözleri açık bir şekilde kendisine bakmakta olan annesinin yanına doğru ilerledi. Doruk, yumruk yapmış olduğu ellerini sıkarak çocuğun o anı görmesini istemiyordu. Dahası kendisi de istemiyordu. Nefes’in odaya girdiğini gördüğünde “Ne kadar da küçükmüşsün” diye söylendi. Küçük kız, cılız bir sesle çocuğa “Ne oldu?” diye sorduğunda çocuğun “Annem bana bakmıyor” dediğini duydu. O an Nefes’in gözlerinin nasıl büyüdüğüne şahit oldu. Ve nasıl çığlık atar gibi bağırdığına. Kollarından tutup onu yaka paça dışarı çıkarttığında çocukla birlikte dışarı atılmıştı.

Başını eğip ağlamakta olan kendisine bakarken dudakları büzüldü. Ne kadar çok ağlamıştı böyle…

“Doruk Bey? Doruk Bey uyanın!”

Sarsılarak uyandığında karşısında Cecile’in yaşlı yüzünü görmüştü. Ne ara uyuyakalmıştı ki? Gözlerini kırpıştırarak açıp yatmış olduğu yerden doğrulurken yaşlı kadın elinde bir bardak su ile yanına oturdu ve “İyi misiniz?” diye sordu. Doruk, suyu alıp başını sallarken “Tuhaf bir rüyaydı” dedi. Cecile, ona bakıp elini genç adamın omzuna koydu ve “Annenizi mi gördünüz?” diye sordu. Doruk, afallayarak kadına baktığında utandığını hissetti. Normalde böyle bir duyguya alışık değildi ama şimdi tam olarak hissettiği buydu. Belirli belirsiz başını sallayıp “Evet” dediğinde Cecile “Sanırım onu çok özlüyorsunuz” dedi.

Doruk, buna ne cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu. İçini çekip, dağılan saçlarının arasından parmaklarını geçirdi ve “Bilmiyorum.” Diyerek ayağa kalktı. Ölüm ve acı üzerine konuşan bir yapısı olmamıştı hiçbir zaman. Annesinin ölümü onun için en eski yaraydı… Ve bunun hakkında konuşmak asla yapamayacağı bir şeydi.

“Ben çalışma ofisimde olacağım. Derin geldiğinde beni haberdar edersiniz?” diyerek elleri ceplerinde odasına doğru yürürken yaşlı kadın arkasından bakıyordu acı içinde. Kapıyı kapatıp, derin bir nefes alarak arkasına yaslandığında gözlerini kapadı. Kâbuslardan oldu olası nefret etmişti ve şimdiye kadar kaç kere kâbus gördün diye sorsalar topu topu iki tane derdi. Ama şimdi, geçmişinin bir anda gözlerinin önüne serilmesi onu korkutmuştu. Annesinin ölümünü hiçbir zaman kabullenmemişti. O gittikten sonra kendisini çok yalnız hissetmiş ve yepyeni bir karakter yaratmıştı üzerinde. Umursamaz, uçarı, kendini beğenmişin teki…

Yaslandığı yerden doğrulup koltuğuna gitti ve arkasına yaslanıp bakışlarını camdan dışarıya çevirdi. Gözleri yanıyor, başı ağrıyordu. Neden? Neden dedi kendi kendisine? Onca seneden sonra neden annesini görmüştü ki? Bunun cevabını belki de hiç bilemeyecekti… Sonuçta rüyalar bilinçaltında kalanların bir yansıması gibiydi ona göre. Ama unuttuğu bir şey vardı genç adamın, aslında rüyalar gerçeğe açılacak kapının anahtarıydı. Sadece doğru bakmak gerekiyordu gösterilenlere o kadar…

TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin