Bölüm 114

137 22 0
                                    

Parmak uçlarında yürüyordu… Alt dudağını dişlerinin arasına almış ısırıp duruyor, önüne düşen saçlarına inat gülümseyerek evin içinde dolaşıyordu… Labirent gibi kocaman köşkün içinde nereye gideceğini bilmeyen genç kız, kalbinin yönlendirdiği yere...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Parmak uçlarında yürüyordu… Alt dudağını dişlerinin arasına almış ısırıp duruyor, önüne düşen saçlarına inat gülümseyerek evin içinde dolaşıyordu… Labirent gibi kocaman köşkün içinde nereye gideceğini bilmeyen genç kız, kalbinin yönlendirdiği yere doğru yürüyordu sadece… Soğuktan kızaran yanakları ve burnu ikide bir hapşırmasına neden olurken hiçbiri ile ilgilenmiyordu… Kucağındaki şeyi sıkıca kavramış evdekilerden kaçarken kendilerine güvenli bir liman arıyordu ve kalbi o limanın nerede olduğunu biliyor, genç kızı oraya yönlendiriyordu. Salonun aydınlanmasına neden küçük pencereye yaklaştı usulca… Genç adamı, elleri ceplerinde seyislerle konuşurken gördüğünde yutkunarak içini çekip gözlerini kapadı ve kendisini görür endişesi ile kıkırdayarak geri çekilip yeniden yürümeye başladı. O,hala kendisini uyuyor sanıyordu ve öyle sanması içinde elinden geleni yapıyordu genç kız. Çatı katına çıkan merdivenlerin başına gelip durdu. Derin bir nefes alıp ilk basamağa çıktığında kucağındaki varlıktan bir ses yükseldi. Kıkırdayarak “Şşşş, sus yoksa seni bulurlar” diye söylendi. Hızlı hızlı merdivenleri çıkmaya başlayıp, sanki birileri peşinden geliyormuş gibi gülerek koşmaya başladığında kendisini çatı katındaki büyük odada buluverdi birden. Tavan olduğu gibi cam ve bütün gökyüzünü net bir şekilde seyredebiliyordu. Boydan boya sıralanmış olan camlardan ise dağları ve üzerine gelinlik gibi giydirilmiş olan karları görebiliyordu. Kucağındaki varlığı bırakıp kollarını iki yana açarken gülerek etrafında dönerken üzerindeki gömleğin etekleri yukarı çıkıyor ve uzun bacaklarını olduğu gibi ortaya çıkarıyordu.

Nefes nefese kalmış bir halde başını yere indirip etrafına bakınırken kapının önünde gördüğü kişiyle küçük bir çığlık atıp geriye sıçradı.

Heyecanla atmaya başlayan kalbinin üzerine elini koyan genç kız,sağa ve sola salınmaya başlayıp “Burası çok güzel” diye söylendi. Genç adamın cevap vermemesi üzerine bakışlarını ona çevirdiğindeyse başlı başına süzmeye başladı onu. Beyaz vücudunu saran gömleğinin altına giydiği siyah dar pantolonu ve siyah uzun çizmeleri ile tarihi romanlardaki İngiliz erkeklerine benziyordu. Onu beğeniyle süzen gözleri genç adamın bedeninden yukarıya çıkıp çok sevdiği,öpmeye ve dokunmaya doyamadığı yüzüne gelince durdu… Öyle ağır öyle yavaş baktı ki ona sanki her bir göz teması bir dokunuş her bir gülümseme bir öpücüğe bedeldi… Genç adamın,bakışları ile buluştuğundaysa bütün duyguları bir arada yaşayıp dudaklarını araladı. “Doruk?” diye söylenerek yerinde sallanırken genç adam başını yana eğmiş kıza ve onun arkasındaki küçük hayvana bakıyordu.

Doruk” Hımm”

“Çok tatlı değil mi?” diye soran Bade eliyle küçük kuzuyu gösterdiğinde Doruk “Senin uyuduğunu sanıyordum” diye söylendi bakışlarını küçük kuzudan çekip kıza çevirerek.

“Sen yanımdan kalkınca uyuyamadım” diyerek omuz silkti Bade. hafiften dudaklarını büzmüş omuz silkiyordu.
Doruk “Ben olmayınca uyuyamıyor musun?” diye sorduğunda genç kız “Aynen öyle” diyerek yeniden kuzuya baktı gülerek “Çok şeker ama değil mi?” dedi.

Doruk’un bakışları,kızın uzun bacaklarından ayrılıp onun bacaklarının arasında dolaşmakta olan hayvana kaydı bir süreliğine. Burnunu değdirip durduğu bacakları görünce kaş çatışı derinleşen genç adam “Sana dokunuyor…” diye söylendi. Bade,başını kaldırıp ona bakınca “Evet” dedi ama Doruk’un ne demek istediğini çok sonra anladı. Gözleri irice açılırken “Aşk olsun Doruk o kuzu! Hem de çok tatlı bir kuzu” diye söylendi dizlerinin üzerine çöküp onu okşarken.

“Ona dokunmandan hoşlanmıyorum. Ve onunda sana dokunmasından!” diyerek gözlerini kıstığında Bade şaşkınlıkla genç adama baktı “Sen ciddi misin?” diye sorarken Doruk içini çekerek yaslanmış olduğu yerden doğrularak içeriye doğru yürümeye başladı. Bade’nin kalbindeki çanlar hızla birbirine vurup kulaklarını sağır edercesine çalmaya başladığında,mantığı kaçması için ona baskı yapmaya başlamıştı. hızla ayağa kalkıp genç adamın dev gibi bedeninin üzerine gelmesini izledi heyecanla. Doruk,arzu dolu bakışlarını kızdan çekip küçük kuzuya çevirdiğinde dizlerinin üzerine çöküp ellerini uzattı. Gömleğin kollarını dirseklerine kadar sıyırdığından kasları gözüken ve gerilen genç adam küçük kuzuyu elleriyle okşarken “Hmmm” dedi yeniden ardından “Evde kalamaz” dedi.

“Ama neden?” diyen Bade ona kaşlarını çatarak bakarken Doruk içini çekip kuzuya baktı. Gülerek “Kızıl,insanlar genelde evlerinde kedi ya da köpek beslerler. Ya da kuş ya da balık ama kesinlikle kuzu değil” diyerek kıza baktığında onun konuşmak için hazırlandığını görüp başını iki yana salladı ve kuzuyu bırakıp ayağa kalktı. Kızın karşısına dikildiğinde “Ne yapacaksın? Boynuna bir tasma geçirip onu gezmeye mi çıkaracaksın?” diye sordu.

“Ama çok tatlı” diye söylendi Bade.

Doruk “Bence sen daha tatlısın” dedi.

“Doruk! Ben onu istiyorum ama?”

Genç adam, derin bir nefes alıp gözlerini kapadı “Kızıl… Kızıl…” diyerek kıza yaklaşırken Bade ondan uzaklaşmaya başlamıştı “Bizimle Lyon’a gelemez mi?” diye sordu.

Doruk “Ne? Sen aklını mı kaçırdın? Kızıl, karantina denen bir şey var. Buradan bu hayvanı…”

“Kuzu! O bir kuzu!” diyerek genç adama kötü kötü baktı. Doruk, onu duvara itip öpme isteği ile başa çıkmaya çalışırken bir yandan da onu nasıl bundan vazgeçirebileceğini düşünüyordu. “Kuzuyu…” diyerek kızın gözlerinin içine beyaz bir mendil salladı ardından “Lyon’a götüremeyiz. İzin vermezler ayrıca ben de istemem”  dedi. Küçük kuzu genç kızın bacaklarına dokunup sesler çıkarırken Doruk kuzuya kötücül bir bakış atıp homurtuya benzeyen bir ses çıkardı “Hey,onlar benim! Git koklayacak başka bacak bul yoksa seni kuzu çevirme yaparım!” diye söylendi.

“Doruk!”

Doruk “Ne var? Benim değil mi?” diye sorarken Bade “Onu yemeyeceksin!” diye bağırdı “Duydun mu? Gebertirim seni!” diyerek gerilemeye başladığında Doruk’a izlemelik bir ziyafet sunduğunun farkında değildi henüz. Genç adamın gömleklerinden birini üzerine geçirmiş çıplak ayaklarla parke zeminin üzerinde gerilerken Doruk’un bakışlarının yoğunluğu altında kendisinin piştiğini düşünüyordu. “Bana öyle bakma!” diyerek sesini yükseltirken “Sana istediğim gibi bakarım!” diyen genç adamın gözlerinin içine baktı.

“Onu yemeyeceksin” diye söylenirken “Of Kızıl,yemin ediyorum kafayı yedirteceksin bana! Ben yemezsem bir başkası yiyecek onu!”

Bade “Doruk!”

İkide bir ismini söylemesinden büyük bir haz duyuyordu genç adam. Onun dolu dolu olan gözlerinin içine bakıp kendisini orada gördükçe içindeki deli yangınlar kanını ateşliyor ve ona doğru taşmak için bedeninin içinde oradan oraya yayılıp duruyordu. “Sen bu halde dışarı mı çıktın?” diyerek konuyu değiştiren genç adam kızın başını eğip üzerine bakması ile “Ne var? Herkes alıştı artık” diye söylendi ve bunu söylemesi ile pişman oldu. çünkü Doruk kendisine öfkeyle bakıyordu. “Neden öyle bakıyorsun? Lorenzo’nun oğlu kuzuyu kucağıma verirken çok centilmence davrandı” derken Doruk “Birazdan etlerini kemiklerinden sıyırırken de ben çok centilmen olacağım emin ol” dedi.

Bade, onun kendisini kıskanmasından zevk alır ve onunla başına neler geleceğini bilmesine rağmen uğraşırken elindeki bütün kozları kullanmaktan geri kalmıyordu. Sırtı kapıya değene dek ilerlerken “Doruk?” dedi dudak bükerek. Genç adam, iki adımda kendisine yaklaşıp yüzünü avuçlarının arasına alırken gözlerini gözlerinin içine dikmişti “Bilerek yapıyorsun değil mi?” diye sorarak kızın cevap vermesini beklerken. Bade, sadece ona bakıyor ve bakıyordu. O kendisine böyle sahiplenmiş bir edayla bakarken nasıl konuşabilirdi ki? Tepelerindeki cam tavan çökse bile umurunda olmazdı? Hatta şu küçük şirin kuzu pişirilse! Doruk’un gözleri gözlerine karışıp, oradan kalbine ve ruhuna akarken ellerinin altındaki bedeni ateşler içinde cayır cayır yanıyor ve onun için pişiyordu. “Sende bazı şeyleri bilerek yapıyorsun ama?” diye söylenerek onun tutuşunu daha da sertleştiren genç kız hafifçe inleyerek genç adamın üzerine doğru eğilmesini izledi heyecanla. Doruk’un dudaklarının dudaklarına değeceğini anlayıp birden başını çevirince genç adamın dudakları yanağına değmiş ancak teması azaltmadan aksine elinin altındaki bedeni çıldırtarak dudaklarıyla öpmeye devam etmişti.

“Be-ben hapşırıyorum ve hasta olabilirim. Sana da bulaşabilir” diyen Bade başını çevirip genç adamla burun buruna geldiğinde Doruk tek kaşını kaldırmış ona vahşi bir heyecanla bakıyordu. “N-neden bana öyle bakıyorsun?” diye soran Bade Doruk’un uzanıp dudaklarından öpmesi ile gözlerini kapatıp parmak uçlarında yükseldi. “Ben seni hasta edecek o mikropları öldürmesini bilirim” diyerek kızın ağzının içine konuştu genç adam. Bade “Bence de. Hatta antibiyotiğim ve penisilin bile olabilirsin” dediğinde Doruk “Çok daha fazlası” dedi ardından kızı öpmeye başlamadan önce kuzuya bakıp “kışt kışt” dedi. Bade, gülerek onun yüzünü kendisine çevirirken “O köpek değil” diye inledi. Doruk “Sinirlerimi bozuyor. Seni çirkinleştirecek bir şey bulmam gerekiyor ve kesinlikle şu bacaklarını kapatmanın bir yolunu da.” Dediğinde Bade “Hı hı, evet. Sen öyle san” dedi ve kollarını genç adamın boynuna doladı. Doruk, onu hiç bekletmeden kızın dudaklarına kapanırken dudaklarının arasından ufak bir inilti koptu. Bade, onun bedenine yapışmış bir halde öpülüyor ve kendisinden geçiyordu. Nefes alabildiği süre zarfında “Seni seviyorum” diye inleyen genç kız tırnaklarını Doruk’un boynuna geçirirken genç adam “Güzel ama bu yine de Lorenzo’nun oğlunu öldürmeme engel olmayacak Kızıl” diye inledi. Bade, kıkırdayarak ona vururken Doruk yine onu susturup duvara itti. Bu sefer daha sert öpen genç adam kızın dudaklarını dişleyip aşağılara inerken “Ya da sana iyi bir ders vermek lazım” diye söylendi. İçi cayır cayır yanıyor ve onu da yakmak istiyordu kendi cehenneminde. “Bade?” diye soluyarak kızın öpmesi için geriye atmış olduğu boynunu yakalayıp dişledi. Acımıyor, yumuşak davranmıyordu.  Bade’nin kalbi patlayacakmış gibi hızla atarken kulakları uğulduyor ve neler olduğunu anlayamıyordu. Sadece tek bir dokunuş ve öpüş nasıl oluyor da bedenindeki bütün arsız duyguları harekete geçirebiliyordu?  Genç adamın kendisini öpmeyi bırakıp nefes alışverişlerini düzene sokmasını beklerken gözlerini araladı. Buğulu bakışları beyaz gökyüzüne takılırken Doruk onu izliyordu. “Nasıl böyle olabiliyor?” diye soran Bade başını usul usul indirip genç adama baktı “Nasıl bu kadar güçlü ve aynı zamanda zayıf hissettirebiliyor?”

Gözünden akan bir damla yaş genç adamın parmağına dolanırken Bade “Bu çok güzel” diye fısıldadı. “Rüya gibi ama gerçek” diyerek genç adamın gözlerinin içine bakarken gülümsedi “Orada kendimi görüyor olmak çok güzel Doruk” dedi. Doruk’un dudakları tatlı bir tebessüm eşliğinde yukarı kıvrılıp kızın gözlerinin içine bakarken “Aynı şey benim içinde geçerli” dedi.

Bade “Sen hep oradaydın. Şimdi de oradasın ama daha da önemlisi şimdi buradasın. Ben kollarındayım. Kollarım boynunda. Dudakların dudaklarımda. Beni hep öpsen ki hep öpmeni istiyorum hiç bıkmam. Hiç sıkılmam. Sana da oluyor mu? Tuhaf hissediyorum kendimi bana dokunduğun zaman. Midem burkuluyor. Bulanma anlamında değil ama bacaklarımın titremesine neden olacak şekilde.” Diyerek başını yeniden geriye attı. Sanki kendi kendisine konuşuyor gibiydi. “Sana dokunmak çok güzel. Senin kollarında olmak” diyerek yeniden başını indirdiğinde Doruk’un kararan bakışlarını görüp onu biraz daha kendine çekti “Beni seviyorsun?” diye söylenerek burnunu genç adamın burnuna sürterken gözlerini kapamıştı. “Eve döndüğümüzde sanki her şey bir rüyadan ibaret olacakmış gibi hissediyorum.”

“Rüya değil” dedi Doruk boğuk bir sesle “Hiçbiri rüya değil”

Kızın yüzünü avuçlarının arasına alıp onu kendisinden uzaklaştırırken Bade mutsuz bir ifade ile homurdanarak gözlerini aralayıp ona baktı “Bunlar…” dedi genç adam kızın dudaklarına küçük bir öpücük bırakarak “Rüya değil. Eve döndüğümüz zaman elimi tutuyor olacaksın” dedi.

“Herkese benim olduğunu söyleyeceğim” diyerek gözlerini iri iri açtı Bade. o kadar heyecanlıydı ki! Bunun düşüncesi bile çığlık atarak yerinde zıplamak istemesine neden oluyordu. “Buna gerek var mı?” diye soran genç adama hızlı hızlı başını sallayarak yanıt verdi genç kız “Var! Bilsinler! Bilsinler ki sana asılmasınlar! İstemiyorum hiçbirini! Bence senin de şu yakışıklılığına bir çözüm bulmalıyız.” Dedi. Doruk’un elleri yüzünden kayarak kollarına oradan beline kaydığında bir süre belini okşadı uysal hareketlerle.

“Nasıl?” diye sorarken genç kız “Karşı cinsten kimseye gülümsemeyeceksin” dedi.

Doruk,güldü “Ne?”

“Beni duydun Pehlivan bundan sonra adımlarını dikkatli atmak zorundasın” diyerek ona daha sıkı sarıldı “Sadece bana gülümse tamam mı? yeteri kadar diğerlerinin gölgesinde kaldım zaten. Güneşinden yararlanmak istiyorum artık gölgenden değil” dediğinde Doruk “Benden faydalanmak mı istiyorsun sen?” diye sordu. elleri genç kızın kalçalarına kaymış onun vereceği tepkiyi bekliyordu ancak karşısındaki kız şuan kıskançlıktan o kadar gözü kararmış bir halde kendisine bakıyordu ki ona istediği şekilde dokunsa bile karşı koyacağını sanmıyordu. Usulca kalçalarını sıkıp onu yukarıya kaldırırken Bade otomatik olarak bacaklarını genç adamın beline dolamıştı. Gözlerini gözlerinden ayırmadan ona bakarken “Tabi ya ne sandın? Tek amacım senden faydalanmak! Yetti artık!” diye bağırınca Doruk başını arkaya atıp gülümsedi. Bade,ona sinirle bakınca da “Beni  ciddiye al” diye sızlandı.

“Ben istediğimi yaparım” diyen genç adam kızın “Öyle mi?” diye soran sorusuyla çapkın bir şekilde sırıtıp göz kırptı. Bade,onun kucağında debelenerek omuzlarını sıkarken “Demek öyle. Eh iyi o zaman; gitmeden önce Lorenzo’nu n oğlu ile yeniden konuşayım. Gömleği çok beğendiğini söylemişti. Eminim diğerlerini denerken de görmek isteyecektir.” Dedi.

Doruk “Bade, sakın!” diyerek onun susmasını söylerken genç kız devam ediyordu inadına “Ha bir de Romoy şirketler grubunun yakışıklı patronu Selçuk Bey var. Ne zamandır benimle yemeğe çıkmak istediğini söylüyordu. Sanırım bunu da ara-“

Doruk, daha fazla konuşmasına fırsat vermeden dudaklarına kapandığında aynı şiddetle yanıt veriyordu Bade. Belki acemiydi belki değildi ama Doruk ne şekilde yönlendirirse davranıyordu ve şimdi onun saçlarını çekip dudaklarını ısırırken “Buna alışsan iyi olur” diye fısıldadı. Doruk “Sabrımı sınama Kızıl, ben senin gibi değilim” dedi kızın alt dudağını ısırıp kendisine doğru çekerken.

“Güzel” dedi Bade onunla bir yandan öpüşürken “Çünkü benden uzaktayken beni kıskanman benim için bir şey ifade etmiyordu ama şimdi yanımdasın ve etrafımdakilerle iyi geçinmek zorundasın. Eğlenceli olacak” diye fısıldarken Doruk onu duvardan çekip odanın ortasındaki yatağa götürüp bıraktı. Üzerine çıkıp kızın gözlerinin içine bakarken “Söylediklerini yapmayacağını söyle!” diye uyardı onu. Onca sorunun içinde bir de elin piçleriyle mi uğraşacaktı yani?

“Ben bir şey yapmayacağım” dedi genç kız nefes nefese. Dudakları öpülmekten kızarmış ve şişmişti. Ve aralık bir halde Doruk’u yeniden öpmeye çağırıyordu. “Her şey kendiliğinden olacak. Hep olduğu gibi” dediğinde “Bade!” diye hırladı genç adam. Kızın bileklerini sıkan elleri daha da kasılırken genç kız acı içinde gözlerini yumup alt dudağını dişledi “Benimle uğraşma o zaman” dedi gözlerini açıp “Ben sadece seni uyarıyorum. Beni sinirlendirme” diyerek genç adamın altında debelenirken Doruk “Bütün hıncımı senden alırım Kızıl ve emin ol kendine gelecek gücü bulsan bile ayağa kalkacak halin kalmaz” diye tehdit etti kızı.

“Bacaklarımı mı kıracaksın?” diye soran genç kız bir anlıkta olsa Doruk’un gülmesine neden olurken, onun saflığı karşısında ne yapacağını bilmeyen ve bunun için kara kara düşünen Doruk’tan bihaberdi. Doruk, onun üzerine uzanıp dudaklarına kapandığında Bade başını yukarı kaldırıp ona karşılık verdi. Elleri hala başının üzerinde Doruk tarafından Doruk’un ellerine kelepçeliyken hareket etmek imkânsız ama bir o kadar da güzel hissettiriyordu. Nefes nefese ondan ayrılırken Doruk’un durmayıp dudakları ile yüzünde gezinmesini hissetti. Sonra boynunu öpüp ısırmasını ve kulağına yaklaşmasını. Hafif bir dişlemeyle bedeni yay gibi gerilirken dudaklarından kaçan çığlığa engel olamayıp suçlu çocuklar gibi genç adamın boynuna gömdü yüzünü.  Doruk, onun ne hissettiğini çok iyi biliyor ve bu tavrıyla gülümsüyordu. Kızın, sıkmaktan kızaran bileklerini öperek bırakırken onu kendisine çekip sarıldı. Bade “Bu da neydi?” diye söylenirken Doruk “Uyu güzelim” diye söylendi nefes nefese. Bade,hala neler olduğunu anlayamamış olmanın bilincinde Doruk’un güçlü ve güvenli kollarına sarındı. Sıcaklık bütün bedenini uyuştururken gözlerinin daha fazla direnemeyeceğini bilerek kendisini bıraktı. Doruk,onun nefes alışverişlerinden uyumakta olduğunu anlayınca iç geçirerek gülümsedi. Alnından kızı defalarca öpüp dururken Bade son bir gayretle doğrulmaya çalışıp ismini söyledi.

“Efendim Kızıl?” diyerek cevap veren genç adam Bade’nin “Beni bırakma” dediğini duyup onu daha sıkı sardı “Eve döndüğümüzde her şey yeniden kötüleşecek ama sakın elimi bırakma olur mu?”

“Asla!” dedi Doruk kati bir sesle “Asla Kızıl!”

Kızın ağlamaya benzeyen sesler çıkarması üzerine onu kendisine bastırdı genç adam. Henüz hiçbir şey bitmemişti ve her şey yeniden başlayacaktı. Doruk, kıza verilebilecek bütün zararları önceden engelleyebilmek için bütün planlarını devreye sokarken artık geri dönüşü olmayan bir yola girmesi gerektiğini biliyordu…

***

Çok sıcaktı. Nerede olduğunu karanlık olması yüzünden bilemese de ayağının altındaki toprak yakıcı denilecek güçte sıcaktı. Terleyerek toprağın üzerinde ilerlerken ayağı boşluğa gelmiş ve korkmuştu. Başını çarptığı için ne olduğunu anlayamayan genç kızın gözleri kapanırken bir anda yüzüne ışık tutulması ile neye uğradığını şaşırmış,korkmuş bir halde gözlerini aralamıştı. Düştüğü boşluktan çıkmak istemesine rağmen hareket edemiyordu. Etrafındaki insan kalabalığına bakarken bakışları birden kendisine kaydı. Dehşete düşmüş bir halde ayakta dikilmiş ağlıyordu. Neler oluyordu? Çırpınarak çıkmaya çalışırken başını eğip yere baktı ve boynuna kadar kuma gömüldüğünü fark etti. Korkarak ve çığlık atarak,çıkmak için debelenirken insan seslerinin havaya karışması ile kalbi korkunun her bir harfi ile içinde çağladıkça çağladı ve bütün bedenini ele geçirdi. “Bırakın beni!” diye bağırarak ağlarken başını çevirmiş kendisine bakan kendisinden yardım istiyordu.

İnsanların bağırarak,küfrederek ellerini havaya kaldırması ile ne olacağını anlayan genç kız çığlık atmaya devam ederken yüzüne ve başına gelen taşlar yüzünden ağlıyor ve ağlıyordu. Canı yanıyordu. Canını yakıyorlardı onun. Kendisini bir köşeden izleyen diğer Bade ise ağlıyordu. Ne olmuştu? Kalbi acıyarak,içi parçalanarak beyninin patlamasını izlerken çığlık çığlığa bağırıyor ama kimse yardım etmiyordu. “Yardım edin! Lütfen yardım edin” diye bağırarak etrafına koştururken adamların bulundukları yerden çıkıp,kanlar içindeki bedeninin başına gidişini izledi dehşet içinde. Patlayan beynine aldığı tekmeler canını yakarken elleri ve ayakları titriyordu korkudan. Dizlerinin üzerine düşüp haykırarak ağlarken ölmeyi diliyordu o sıralarda. Adamların güç bela çıkardıkları cansız bedeni toprağı n üzerinde süründürülerek dolaştırırken genç kız acı içinde kıvranıyordu. Boynu kırılmış,gözleri boş,cansız bir kabuk gibi oradan oraya sürükleniyordu.

Yardım edin!” diye fısıldarken “Hayır!” diye bağırdı.

Doruk, kızın hıçkırıkları ile gözlerini araladığında dehşete düşmüştü. Boynu, bilekleri ve kolları kan içindeydi. Kendisini tırnaklayıp duran Bade “Yardım edin!”diye bağırıyordu. Doruk, onu tutmaya çalışsa da kızın gösterdiği güç karşısında afallamıştı. Güçlüydü! Çok güçlüydü!  “Kızıl?” diye inleyerek onu durdurmaya çalıştığında birden üzerine çıkıp karnına oturdu ve “Bade?” diye bağırdı “Kendine gel! Hadi güzelim”

Badeyse hala kâbusun içindeydi. “Ağabey!” diye bağırırken tırnaklarıyla toprağı kazıyordu. Bileklerini tutan serinlikle ne olduğunu anlayamasa da deli gibi korkuyordu. “Yardım edin! Ne olur!”

Doruk, çıldırmanın eşiğine gelmiş bir halde kızı dehşet içerisinde izlerken ne yaparsa yapsın onun uyanmıyor oluşu korkmasına neden oluyordu. Ne olmuştu birden bire?

“Kızıl?” diye fısıldayıp dudaklarını usulca kızın dudaklarına değdirdiğinde Bade öyle yüksek sesli bir çığlık attı ki Doruk onu bütün gücünü kullanarak yatağa gömmek zorunda kaldı. Tırnakları etine geçip kanı kanına karışırken “Bade!” diye bağırdı. Genç kızın kıpkırmızı olan gözleri açılıp kendi gözlerini bulduğunda “Doruk?” diye inledi. Genç adam, alnını alnına yaslamış soluklanırken kızı bırakmamıştı hala.

“Buradasın” diyen Doruk’a bakan genç kız “Recm edildim” dedi “Çölde”

Az öncekinin aksine o kadar sakin konuşuyordu ki Doruk bu ses tonundan hiç hoşlanmadı. Başını kaldırıp kızın gözlerinin içine bakınca orada gördüğü kişiden de hoşlanmadı. “Kızıl?” diye solurken adını Bade gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı “Korkuyorum” diye fısıldadı yeniden gözlerini açarken. Kendisini bıraktığını fark eden Doruk,onun yeniden eskisi gibi baktığını görünce kızın üzerinden kalkıp yanına geçti ve kucağına alıp yataktan kalktı. Bade,başını onun omzuna yaslamış nereye götürüldüğünü sorgulamadan dururken genç adam karanlık bir odaya girip ışığı açtı. Bade’nin bakışları büyük banyoda doaşırken Doruk onu kendisine bastırıp küvete doğru ilerledi. Kızı kucağından indirmeden birlikte küvetin içine girdiklerinde bir elini kaldırıp duvardaki kontrol paneline dokundu ve tepelerinden aşağı sıcak suyun akması bir oldu. bade,bir an irkilir gibi olsa da Doruk’a yaslı olduğundan bunu önemsemedi ve ona daha çok sokuldu. Genç adam,kızın üzerindeki gömleğin düğmelerini açıp onu iç çamaşırlarıyla bırakırken bir koluyla da onu tutuyordu. Usulca boynundaki kanları yıkadığında bir yandan öpen genç adam sesini çıkarmıyor sadece işini yapıyordu.

“Doruk?” diyen genç kız başını kaldırıp adamın koyulaşan gözlerine baktı korkuyla “Sana zarar veremeyecekler!” diyen Doruk kızın daha çok korkmasına neden olurken “Kimsenin sana dokunmasına izin vermeyeceğim” dedi. Gözleri o kadar sertti ki… Bade,sesini çıkaramadı. Başını yeniden genç adamın omzuna yaslayıp suyun akışını dinledi ardından da “Özür dilerim” dedi. Doruk, onun aptal bir rüya yüzünden kendisini suçladığını biliyor ve bundan dolayı nefret ediyordu. “Özür dilenecek bir şey yok Kızıl” diyen genç adam Bade’nin bir elini yüzüne koyup kendisine çevirmesi ile ona baktı. “Sen yanımda yoktun ve bu berbattı” dedi Bade. Parmakları ile genç adamın gerilen yüzünü severken “Doruk?” dedi. Gözleri dolu doluydu. Hıçkırmıyordu ancak bu ağlamasına engel de olmuyordu. Doruk, onun korkusunu gözlerinin içinde görüyor ve gördükçe nefreti ile öfkesi de kabarıyordu. “Senin böyle korktuğunu gördükçe, seni kimsenin bulamayacağı bir yere kilitlemek istiyorum” dedi. Sırılsıklam olmuştu ve ondan akan sular genç kızın üzerine yağıyordu son hızla. “Hayır!” diyerek çığlık atan kızı sımsıkı tutup kendisine bastırdı Doruk. Dudakları saçlarının üzerinde gezinirken “Önceden olsaydı evet bunu yapabilirdim ama şimdi… Sürekli yanımda olman gerek. Lanet olsun, sana dokunmalarına izin vermeyeceğim tamam mı? Aptal bir rüyaydı sadece!” diyerek dudaklarını yeniden kızın saçlarına bastırdı. Ardından alnına ve ağlamakta olan gözlerine indi. “Ağlamandan nefret ediyorum!” diyerek her iki gözünü de öpen genç adam kızın burnunun ucunu da öperken “Ağlama” diye söylendi. Alnını alnına dayamış soluklanıyordu. Nefesini kesiyordu Kızıl onun bu bile yaşaması için yeterliyken ölümün etraflarında kol geziyor olması sinirlerini bozuyordu.

İçini çekip, her şeye herkese lanet yağdırıp kızın dudaklarına kapandı. İçinde her türlü duyguyu barındıran bir öpücükle başlayan dudaklarının birleşmesi kendilerinden geçene kadar devam etti. Doruk, kızı bırakmıyor imkânı olsa onu içine sokacakmış gibi hissetmesine neden oluyordu. Bade, bundan hiç şikâyetçi olmadan ona daha çok sokulurken genç adamın kanattığı ellerini öpüyor ve ona da çok sığınıyordu. Birbirlerinden başka kimseleri yoktu ki artık. Başkaları yüzünden korumaları gereken bir kalpleri değil hayatları vardı şimdi ortada. İnce bir köprünün üzerinde durmuş, fırtınaya inat yere düşmemek için birbirlerinin kalplerine tutunuyorlardı.  Çünkü biri yenilirse diğeri de yenilirdi çünkü Doruk ile Bade ateşti. Birbirlerini yakan birbirlerinde yok olup tekrar tekrar doğandı… Ne pahasına olursa olsun hayatta kalmak zorundalardı…








TUTKU OYUNU 2. SEZON (KAN VE GÜL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin