3.BÖLÜM: KAÇIŞ

186 13 39
                                    

Bölüm Şarkısı: Bozukçalar-Ellerini Ruhumdan Çek

                                       ___

Bazı şeylerin karşılığı vardı, yaptıklarımızın her zaman bir karşılığı olacaktı. Hayatta kimse karşılıksız bir şeyi başka birine yapmazdı. Anne ve baba. En karşılıksız insanlardı güya. Seni her şeye rağmen seven, her şeye rağmen koruyup kollayan kişilerdi, ailen. Bir insan bir insanı neden karşılıksız sevsin ki? Hiç düşündünüz mü? En fazla zararı veren onlardı hayatta. En fazla zarar seni karşılıksız sevenden gelirdi. Çünkü inanırdık, bir insanın karşılıksız olabileceğine. Ama her seferinde yanılırdık, karşılıksız diye bir şey hiçbir zaman yoktu.

Anne ve babalarımız bizi severdi, çünkü çocuklarıydık.

Kardeşlerimiz bizi severdi, çünkü ailelerimiz aynıydı.

Peki ya bir yabancı, neden bizi severdi?

Sevmeleri için hiçbir sebep yoktu, yalnızca kendimiz vardık. Karakter, kişilik ya da adı her neyse onu sevebilirlerdi. Ve bu elbette hiçbir zaman karşılıksız olmazdı.

Hayatımdaki hiçbir şey karşılıksız değildi. Biri istediği için benim yanımda değildi, Haluk hariç. Ne beni gerçekten seven sıkı dostlara ne de karşılıksız sevgi verebilecek bir sevgiliye sahiptim. Yalnızca ben vardım, bu karanlığın içinde kaybolmuştum.

Ve hayat ilerledikçe öğreniyordum. Günden güne her şeyi öğreniyordum. Yirmili yaşlarının sonlarına yaklaşan genç bir kadına göre biraz daha deneyimsizdim. Hala hatalar yapıyordum ve hala bir şeyler öğreniyordum.

Son yılların bana öğrettiği şeylerden biri de, karşılıksız hiçbir iş yapmayacağımdı.

"Güvende." dedim bar taburesinin küçük sırtlığına yaslanırken.

Gülümsedi. "Güvende mi diye sormadım savcım, nerede dedim?" Karakteri yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. "Yanlış anlama ha! Onu kaçırdığını düşünmedim, böyle bir şeyi yapmazsın değil mi savcım?"

Samimiyetsiz gülüşüm dudak kenarlarımı iki yana kıvırırken, omuz silktim. "Neden Kuzey, hep sen mi kaçıracaksın? Belki de kaçırmışımdır, nereden biliyorsun?" Tezgahtan aldığım şarap kadehinden bir yudumu mideme doğru güzel bir yolculuğa uğurladım.

Gözleri kısılmıştı. Küçük gözleri vardı, rengini bile daha görmemiştim. "İnsan alıkoyacak biri değilsin çünkü."

Hızlı davranarak yanıtladım. "Sen adam öldürecek biri misin peki?"

Gülümsemesi yüzünden silinirken, aynı şekilde arkasına yaslandı ve gözlerini gözlerimden kaçırdı. "Öyleyim." dedi ardından.

"Hiç sanmam." dedim ve devam ettim. "Bir intikam aldın değil mi?" Gözlerinin içine bakmaya çalışıyordum ama gözlerini kaçırıyordu. "Annenin ihaneti babanı öldürürken, sen de Ercüment'i öldürdün ve intikam aldın değil mi Kuzey Fırat Sezginer?" Adını bastırarak söylemiştim. "İntihar süsü vermek ne kolay iş."

Bir anda bana dönerken, sağ bileğime parmaklarını kenetledi. Çantamdaki silahıma ulaşmam zor değildi. Ama bir şey yapacağını sanmıyordum. Söylediklerim onu kızdırmıştı, klasik bir erkek.

"Bileklerin ne kadar ince savcım, hiç yemek yemiyor musun?"

Kaşlarım çatılırken, dikkatle yüzüne baktım. "Çarpıtma." dedim ve kolumu geri çektim, fakat eli hala oraya sıkı sıkı tutunmuştu. Bu adam kesinlikle kafayı yemişti!

VAKURWo Geschichten leben. Entdecke jetzt