08: bayılıyorum galiba tut beni changbin

503 50 16
                                    

kotuyum glb sanki biraz mutlu olmak icin bolum yazdim bu ficin de amaci bu heralde palyaco mu ne

__

Lee Minho'nun bizi kaçıncı kurtarışı olmuştu bilmiyorum ama, bu sefer de azar yemeden ve uyarı almadan atlatmıştık. Okul dilinde biraz serseri gibiydik doğrusu. Beşimiz bir şekilde salak saçma şeylerle düzensizliği sağlardık. Ama hepsi çocukça tabii, on sekiz yaşında ergenler olarak fazla büyük şeyler yapmıyorduk. Cin ritüelleri ve polis kışkırtmaları dışında.

Bang Chan sert bir otoriteyle koridora giriş yapmadan önce merdivenlerden neredeyse yuvarlana yuvarlana inmiştik. Yurt odalarına geldiğimizde koridorda kimsenin olmayışıyla acele edip Yaesol ve ben bir çırpıda erkekleri odaya sokmayı başardık. Ellerindeki çarşaflar, Changbin'in kolunun altındaki tabela, Jisung'un sıkıca tuttuğu dua kağıdı ile fazla absürt duruyorlardı. Yaesol'ün kapıyı kilitlediğini fark ettiğimde rahatça yatağıma oturdum. Erkekler bir süre nefeslerini düzenleyip odayı incelediler. Kollarımı gerdirdim, rahatça nefes verdim.

"Huh, şimdi hazırlık yapabiliriz."

"Ne zaman gelecek ki?" diye sordu Seungmin. Omzumu silktim. "Bilmem, dün gece güneş doğmadan biraz önce gelmişti." dedim pencereye bakıp.

Gece yarısı olmuştu çoktan, ay parlaktı. Jisung sıkıntıyla çarşaflarla yere çökünce diğerleri de öyle yaptı. Yaesol de kendi yatağına oturunca sessizce bekledim. Jisung'un yüz buruşturmasıyla beraber hızlı nefesleri az sonra bir şeyler hakkında saçmalayacağına işaretti. Çok geçmedi.

"Ya biz neden böyle bir şey yapıyoruz, ecelimize mi susadık lan! Herifin ne zaman geleceği belli bile değil! Birde salak gibi çarşaf aldık. Ne alaka be ne alaka!"

"Gerizekalı Jisung, konuştuk ya."

"Konuştuğunuzda onaylamış mıydım? Beni niye dinlemiyorsunuz anasını satayım!"

"Eninde sonunda buna bulaştık, anlamıyor musun? Korkarak geri çekildiğinde iyi şeyler olmayacak. Ha dün Gwen'e görünmüş, ha sana. Ne istiyorsun anlamıyorum ki bok kafalı. İnsanız biz, korkup kaçınca bir şey olmuyor. Önlem alıyoruz şurada."

"Önleme bak! Kırmızı kafalı bir cin Gwen'in koynuna girmesin diye yapacağımız şey mantıklı olmuş olmuyor. Çarşaf giyip hayalet gibi davranınca aptal yerine biz düşeceğiz farkında mısınız?"

"Şimdi bu kadar bilinçliysen kuzey binasına gidelim diye tutturmazdın Jisung. Aklın neredeydi?"

"Aklımı sikeyim! Ne üstüme geliyorsunuz lan! Gerginlikten ağlayacağım zaten."

Yerimde kıpırdandım. Benim de artık başım ağrıyordu, stresleniyordum. Daha dün korkunç bir varlıkla yüz yüze gelmişken, bu gece tekrar karşılaşmayı bekliyordum. Sadece ben değil, diğerleri de acayip gergindi. Sanki odada elektrik trafosu vardı, öyle bir gerginlik vardı ki aramızda, anlatamam. Bu garip olaylar silsilesi bizi de fena bunaltmıştı işte.

Üzüldüm bir an, başımı eğerek ellerimi dizlerime koydum. Gözlerimi bir müddet kapatıp düşüncelerden kurtuldum. Diğerleri de az önce yaşanılan gergin tartışmadan sonra sessizleşmişti. Rahatlamış gibi oldum. Sonra birkaç tıkırtı yükseldi odadan. Aha, geliyordu işte! Ama bu kadar erken mi? Daha odaya gireli on dakika anca olmuştu. Tedirgince arkadaşlarıma baktım, tıkırtıyı duymuş olmaları lazımdı. Sanırım birinden geldiğini düşündüler ama hayır, tekrar o ses duvarlardan yükseldi. Heyecanla ayaklandım.

"Duyuyor musunuz?"

"O mu?"

"Evet."

"Anneciğim!"

genie & love, hwang hyunjin Where stories live. Discover now