11: boynumdan fil su çekti sanki

520 48 34
                                    

arklrımla piknik yapıom cok mutlym😭
iyi okumalar cnm

__

"Binnaz abla vallahi bahçede altınım gömülü alıp geleceğiz ya."

Changbin birkaç dakikadır yalvarmalarını yinelediğinde bu sefer tutturmuş gibiydi. Binnaz abla altın fiyatlarından yakındığında ve Changbin'i olmayan altınını bahçeye gömdüğü için azarladığında bize yol vermişti artık. Kafeteryanın arka kapısından son hızla kendimizi dışarıya attık.

Hyunjin'in resmen zorla direttiği gece buluşması yüzünden şimdi soğukta ana binanın arka kısmına ilerliyorduk. Öğrendiklerimi ve Hyunjin'in bizi isteyişini arkadaşlarıma anlattığımda, işler yine bokların üstüne pineyen sinekler gibi türemişti de türemişti. Kalkıştığımız bir maceranın artık cozutup korkulacak bir işe dönüşmesini ben dahil kimse istemezken, yine de bir şekilde bu işten sıyrılamıyorduk. Üstelik muhattap olduğumuz kişinin, hatta kişilerin insan olmadığını bildiğimiz halde bunu yapmaya mecburduk.

"Polisler arka tarafta kaldı ama fenerleri buradan gözüküyor. Geri dönsek hiçbir şey kaybetmeyiz." Jisung sesinin duyulmasından tırsar gibi sessizce konuştuğunda ona döndüm.

"Hayatımızı kaybedebiliriz." tüm ciddiyetimle cevapladığımda adem elmasının nasıl yukarı inip kalktığını gördüm. Korkutmak için değildi, gerçekten bu işin kaçarı yok gibiydi. Changbin hırkasının cebinden ellerini çıkarıp bana adım attı. Üşüyen cildindeki oluşan sinir belirtili kırışıklarla bana bakarken ona diktim bakışlarımı.

"Öldürmekle mi tehdit etti lan o seni? Eğer öyleyse hiç korkum yok, o kırmızı kafasını alır turşuluk yaparım. Şantajla iş yapıyor diye mi buradayız?"

"Hm, biraz öyle gözüküyor." Hyunjin'in çıldırtan ses tonunu duyduğum gibi nefesimi tuttum. Binanın arkasından çıkıp bize yaklaşırken bakışları Changbin'le kesişiyordu.

"Benimle dövüşmek mi istiyorsun?"

"Şeytan gibi bir şey olmasaydın yemiştim seni tek lokmada oğlum."

"Seni tutan ne?"

"Sensin anasını satayım, uzaklaş lan pis yaratık!"

Hyunjin sinir bozucu bir şekilde güldüğünde onun bana dönen bakışlarından kaçındım. Arkasından iki kişi daha çıktığında onlara dönen bakışlarımla şaşırmış ifademi saklayamadım. İki oğlan, simsiyah kıyafetleriyle ve neredeyse aynı boylarıyla yaklaşıp Hyunjin'in yanına geldiler.

Hyunjin'in sağ tarafında duran oğlanda belirsiz bir sırıtış vardı ve bakışları çok parlaktı. Orantılı vücudunu saran siyahlarla birlikte uyumsuz bir saç rengi vardı. Parlak mavi saçları ensesinde uçuşurken gamzeli yanaklarıyla birlikte fazla tezat bir görüntüsü vardı. İyice şaşırmıştım.

Sol yanındakinde ise mükemmel bir poker yüzü hakimdi. Taştan gibi duran yüzünde gözlerinin altında koyu bir makyaj var gibiydi. Mavi saçlıdan biraz daha az yapılı vücuduyla çelimsiz dursa da öyle olmadığı apaçık belliydi. Deri ceketiyle uyumlu siyah saçları yukardan toplanmıştı ve oldukça etkileyici bir yapısı vardı. Her ikiside Hyunjin'in yanındayken arkama bakmadan koşma hissini uyandırıyorlardı bende.

"Bu ne oğlum-" Seungmin kendini tutamadan konuştuğunda sözünü yutmuş gibi donup kaldı. Mavi saçlı çocuk dudaklarını yaladı ve her birimize dikkatlice baktı.

"Ben Jeongin." dedi ellerini cebine yerleştirip. "Keman resitalimi beğendiniz diye düşünüyorum."

"O sen miydin lan!" şaşkınlıkla sorduğumda gülerek başını salladı. O gün az daha korkudan ruhumu teslim ettiğimi hatırlarken hiç iyi duygular içerisinde değildim.

genie & love, hwang hyunjin Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon