38

8.6K 812 2.3K
                                    

selamselam

HAZIR MISINIZ BU BÖLÜME
:D:D:D

...

Doktor ve Albay ikilisi, Kim Namjoon ve Jung Hoseok'un kilitli olduğu odaya ineli neredeyse yarım saat oluyordu. Daha doğrusu aynı yerde de değillerdi çünkü maruz kaldıkları muameleye dair farklı kararlar vermişti Albay. Kim Namjoon'u kolları, bacakları ve ağzı bağlı olacak şekilde küçük bir kilerde tutarken Jung Hoseok'u ise sadece yatak odasında serbest halde tutuyordu. Bulunduğu durum her ne kadar fazlasıyla rahatsız edici olsa da Hoseok panikleyip bağırma, kapılara vurma, kurtulmaya çalışma gibi hareketlere başvurmamıştı çünkü başına gelecekleri az çok tahmin ediyor gibiydi. Albay Jeon ile gerçekleştirdiği pek de kısa olmayan görüşmeler sonucunda varmıştı bu karara da.

Olay gününe döndüğünde önce uzun boylu, geniş omuzlu bir üniformalıya yakalanmış olması, ardından da Albay Jeon ile sorguya girmiş olması elbette kafasında birçok düşünceyi şekillendirmişti. Örneğin ilk başta işkenceler eşliğinde öldürüleceğine eminken şimdi ise yaşayacağına emindi. Herkes sorardı tabii şimdi, düşman ülkenin albayları tarafından bir ajan olarak esir tutuluyorken neden yaşayacağına emindi diye. Bunun cevabı apaçık ortadaydı, aşk...o sonradan tanıştığı Albay'ın gözlerindeki duygular öylesine yoğundu ki ağzından çıkan her 'Taehyung' kelimesinde parıldayışlarına şahit oluyordu. Arkadaşının güzelce sevilmesi her ne kadar Hoseok'un hoşuna gitse de bir o kadar da endişe duyuyordu.

Realist bakmak lazımdı olaylara, hayat basit bir romantizmden ibaret değildi. Yaşanan şeylerin yeriyle zamanı çok önemliydi mesela, Albay ve Doktorun ilişkisi günümüz Güney Kore'sinde yaşansa ne olurdu? Belki yine saklamak zorunda kalırlardı ancak en azından hükumeti, aşklarının siyasal boyutlarını vesaire düşünmek zorunda olmayacaklardı. Canları istediğinde ülke dışına seyahat edebilir, parklarda bahçelerde el ele tutuşup güzel zamanlar geçirebilirlerdi. Peki ya mekan aynı -günümüz Güneyi- zaman farklı olsaydı? Muhtemelen şu an Kuzey'de yaşadıklarından farklı bir şey yaşanmazdı. Yine hükumet de dahil herkesten kaçmak zorunda kalacaklar, aşklarını rahatça yaşayamayacaklardı.

Konunun özeti ise gözle görülebilir şekildeydi. Aşk aşktır, fakat aşkı aşk yapan onu nasıl yaşayabildiğindir. Kötü olaylar her zaman olacak, asıl marifet onlarla baş etmeyi bilmektir.

"Serbest bırakmayı düşünüyor musun? En azından Hoseok hyungu?"

Taehyung'un, yukarı kata çıktıkları andan itibaren Albay'a yönelik kurduğu ilk cümleydi bu. Çünkü gerçekten merak ediyordu onlara ne olacağını, zarar görecekler mi, ölecekler mi, serbest kalırlarsa ne olacak...Tüm bunları düşünmek bünyesine öylesine büyük ağırlık veriyordu ki aşık olduğu kişiyle sevgili oluşuna bile doğru düzgün sevinememişti. Son günlerde yaptığı tek şey kelimenin tam anlamıyla
yaşamaya çalışmaktı. Nefes alıp ver, ölmeyecek kadar beslen, uyumaya gayret göster ve bolca düşün. Bu kısır döngü onu yiyip bitirecekmiş gibi hissettirdiği için kafasını duvarlara vurmak istiyordu, ya da sevgilisine uzunca sarılmak.

"Taehyung."

Kendisine seslenilmesiyle başını sağa doğru çevirdi Taehyung. Sevgilisi ona en içten gözlerle bakıyordu, endişeli gibi bir hal de sezmiyor değildi ama sebebini çözememişti.

"Hm?"

Tam salonun girişindelerken duran Albay, kendisiyle birlikte onun da duraklamasına sebep olmuştu. Dışarıya derin bir nefes verip tüm bedenini sevgilisine doğru çevirdiğinde ise başı hafif öne eğilmişti yüzünü tam görebilmek için. İki elinin de avuç içini Taehyung'un yanaklarına yaslarken göz teması kurmaları hiç de gecikmemişti. Ona gerçekten anlamlı gözlerle bakıyordu, kaç saniye o şekilde durduklarından da emin değillerdi ama sanki telepati yoluyla anlamışlardı birbirlerini.

near here |taekook✔️Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt