nineteen

2.1K 227 109
                                    

Minho olduğu yerde kalmıştı şimdi. Eğer hareket ederse birinin onu yakalayacağından korkuyordu. Bir yanı Chan'ın yanına gidip neler olduğunu öğrenmek istiyordu ancak diğer yanı ise koşarak uzaklaşmasını söylüyordu.

Minho diğer yanını dinledi. Zaten sözleşmeyi feshetmeyecek miydi? Şimdiden uzaklaşmaya başlasa iyi ederdi. Ayrıca kendisine acı çektiren bu adamın neden ağladığını da umursamıyordu. Ne yaparsa yapsın beni ilgilendirmiyor diye düşündü ve odasına gitmek için hareketlendi.

''Orada dur.''

Tam yürüyecekti ki kapının açıldığını ve kendisine yöneltilen emri duydu. Minho'nun başka şansı yoktu.

"Sana bu kata çıkmamanı söylemedim mi daha önce?"

"B-ben sesini duyunca-"

Chan gözlerini kapattı. Olabilecek en ağır cezayı vermesi gerekiyordu. Bodrum katında bir hafta esirlik? On dakika içinde evin etrafında on tam tur atmak? Bir ay boyunca okula yürüyerek gidip gelmesi?

"Sana seni ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokmaman gerektiğini söylemiştim. Sesimi duyduysan duymazlıktan gelip yoluna devam etmen gerekiyordu."

Chan sinirli dursa da aslında yardıma ihtiyacı vardı.

"Özür dilerim."

"Dışarı çık ve evin etrafında on tur at. On dakikan var."

Minho duyduklarına inanamadı.

"Ne?"

"Acele et çünkü süren başladı."

"Yapmazsam?"

Chan kendisine diklenen küçük kediye yaklaştı ve eliyle çenesini tuttu.

"O küçük kalkık burnundan getiririm."

Minho dolu gözleriyle Chan'a bakıyordu. Artık itaat etmekten tam anlamıyla bıkmıştı.

"Hiçbir şey yapamazsın! Neden biliyor musun? Çünkü bitti! Artık bitti Jung Christopher!"

Chan şaşkınlıkla geri çekildi. Tüm bunları nereden biliyordu?

"Sen..."

"Her şeyi biliyorum. Geçmişini, ne yaptığını, hepsini biliyorum ve senin nasıl hasta ruhlu bir pislik olduğunu da biliyorum! O yüzden burada bitti. Tam şu anda, burada bitti. Sözleşme falan umurumda değil. Paranı da istemiyorum. Artık ben yokum. Kendine başka bir köle bul ya da eski sevgilin Jisung'u çağır. Eminim sana geri dönmek için yanıp tutuşuyordur."

Minho ağladığının farkında bile değildi. Hayır üzüntüden değil sinirinden ağlıyordu. Kendisine olan öfkesinden ağlıyordu. En çok da bir şeylerin farkına varıp kurtulduğu için mutluluktan ağlıyordu.

"Seni pişman ederim."

"Edebiliyorsan et. Tabii beni bulabilirsen. Senin tedaviye ihtiyacın var beni anlıyor musun? Sen hastasın. Kimse seni sevmiyor. Etrafındaki herkes senden korktuğu için sana katlanmak zorunda ama ben artık senden korkmuyorum. Sevgisiz büyümen benim problemim değil. Ailenin seni bırakıp gitmesi benim problemim değil. Bok gibi paranla her şeyi satın alabileceğini düşünmen senin problemin. Git ve kendini bir yere kapat. Kimsenin karşısına çıkma çünkü kimse seni sevmeyecek."

Minho'nun kurşundan daha ağır sözleri Chan'ın kalbini paramparça ederken Chan öylece boşluğa bakıyordu.

Kimse seni sevmiyor.

Ailenin seni bırakıp gitmesi benim problemim değil.

Kimse seni sevmeyecek.

Minho hiçbir eşyasını almadan çıkıp gitti. O pisliğin parasıyla alınan hiçbir şeye tahammülü yoktu. Etraftakilerin şaşkın bakışları eşliğinde evden ve bahçeden çıkıp gitti.

Chan hâlâ olduğu yerde dikiliyordu. Minho'nun söylediği cümleler tekrar tekrar beyninde yankılanıyordu.

Birinin ona dokunduğunu hissetti.

"Hyung..."

Jeongin yıllar öncesinin Chan'ını gördüğünde diyebildiği tek şey bu oldu.

Çok kısa oldu ama geçiş bölümü olsun diyelim. Diğer bölüm daha uzun olacak ❤️

baby one more time | banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin