⁷ 𝖇ø𝖑ū𝖒 "depression cherry"

54 6 0
                                    

Flash back;
.

Gecenin ilerleyişinin arasında yaşlı adamın görüş açısına giren iki kıpkızıl kiraz parçası oldukça soğuk bakıyor. Aynı sahibinin bedeni gibi, anadan doğma çıplaklığı bir kumaş parçası ile kapatılmaya çalışılmış olan o narin beden gibi. Katil ruhunun doyumsuzluğuna karşı damağı ıslanan o çelimsiz beden, aynı zamandan eziyetlerin acımasızlığı altında kalan zavallı bir kurbandı. Ağa yakalanmış ve kurtuluşu olmadığını bilen fakat çırpınan yavru bir balık, aynı zamanda kısık bakışların altında yer edinmiş mor halkalarla kaybeden olmayı kabullenmiş bir çocuk gibi de.

İntikam? Hayır bu bir ideal, küçük bedenin kendisi için oluşturduğu bir hayat ideali. Betimlenecek olsa belki sahneleri göz kapatılacak bir belgeseli andırabilir fakat bir ceylanın, aslanı avladığı acımasız bir belgesel. Çokça kan misafir edilmiş bu karanlık geceye, çokça ter ve gözyaşı konaklıyor.

Davetsizdi bu gözler, bazılarına göre ise ortalıkta olmaması lazımdı. Bu bedenin tehlikenin doğumhanesi olarak sunulabilir olduğunu düşünüyor masa başındaki adam. Yolunda gitmeyen şeyler arasında şuan karşısındaki açık olan gözlerin nedenini bulmaya çalışacağını mı? yoksa canının güvenliğinin yüzdesini mi ölçeceğini seçemiyor. Çeşitli belgelerle kaplı olduğu için yüzeyi gözükmeyen meşe odunu masanın başında sandalyesine yaslanmış bunak, kaçıncı kurban olduğunu düşünüyor bir lazha. O kadar fazla ki sayılmamış bir zamandan sonra. Kırışıklarla dolmuş ve yılların köhne bilgilerini taşıdığı bakıldığı anda anlaşılan çehre ifadesiz olmayı seçiyor; son nefesinin sahipliğini yapan gece için oldukça nemrut bir surat.

'Başaramadım' diye geçiriyor aynı bedeni gibi yaşlanmış zihninden.

Sık nefesler duyuluyor loş ortamda. Masanın üzerindeki sarı ışık aydınlatacak yerleri kısıtlanmış, bir kaç adım ötesindeki bedeni zoraki yayılan hüzmeler ile az çok belli edebiliyor. Varlığının anlaşılması için ışığın gereği yoktu öyle ki zifiri karanlıkta bile parlamaya devam edecek olan hâreler kendilerini belli etmekten kaçınamazdı.

Üzerindeki kumaş parçasının kapatamadığı yerler sağanak yağmurların ardından gökkuşağı açmış, renkler dizilmiş vücuduna. Gözlerine hüzün uğramıyor o an, saf nefreti barındıran bakışlar hedefe kitlenmiş bekliyor usulca. Boğazında bir sızı geziniyor o sıra, her gün dizilen acı dolu çığlıkların eseri olan oldukça rahatsız edici olan bir sızı.

Gözleri usulca kısılıyor bedenin, şimdi ise yavaşça içleri doluyor istemsizce. Ardından bir yıldız kayıyor içlerinde, tonlarca insanın dileklerinin yükü üzerine binmiş o yıldız düşeceği yeri bilemeden sadece kayıyor boşlukta.

Karşısında ki bedenin ve tam bir buçuk yılını verdiği o kağıt parçalarının üzerindeki bilgilerin tek bir gecede kül olmaları kaçınılmaz oluyor.

Bir zaman sonra ısınıyor artık küçük beden. Ellerini uzattığında ateş onu çokça rahatlatır iken küçük bir gülücük bulaşıyor dudaklarına, ise bulanmış suratında ki akan terler teninin rengini açarak yol çiziyor yanaklarına usulca. O sırada mütemadiyen yanan ateşin, âni bir siren sesi ile suların altında kaldığı görülüyor.

"Yine yağmur yağıyor" diye mızmız tonda fısıldanan cümle kendi kulaklarına bile gitmiyor bedenin, her avdan sonra yağmur ve şu aptal ses bırakmıyor peşini. Küçük avuçları havaya doğru açıldığında su ile doluyor içleri, ardından avuçlarında ki su ile yağmura yardım etmek adına ateşe doğru savuruyor birkaç milimlik suyu.

"Söz vermiştin park!- Yani abi, daha fazla şu canavarı kontrol edemezsek hepimizin sonu olur biliyorsun değil mi?"

Galanthus Nivalis || taekook ' omegaverseWhere stories live. Discover now