lüzumsuz bir masal

103 8 5
                                    

Gün batımları tekrar tekrar hatırlatıyor ruhun ölümünü
Büyülüyor gözlerimi Budizm'in hiç bitmeyecek kavgası
İnsanın içine işleyerek, içinde yalnız kalmış korkuları
İtinayla büyütmekte sevincimiz

Masivanın eteklerinde susmuyor çan sesleri susmuyor
Şaibeler vuruyor sahilimin kana susamış kumlarına
Antik Roma'dan kalma mahzenin paslanmış duvarlarına
Yaslanmış namert bilge anlatmıyor özgürlüğü, anlatmıyor

Ve bir şeyler fısıldıyor kulaklarıma
"Fedakardır geçmiş, vefasızdır gelecek
Fedakardır geçmiş, vefasızdır gelecek
Ve bir oyun var seziyorum
piyonlar var, vezirler ve şahlar,
yalnızca ölmek için yaşıyorum
ne yaşamın sırrına erebildim,
ne ölümün tadını alabildim
yalnızca sustum ve yalnızca konuşacağım"
dedi ve sustu...
o gündür yüzyıllar geçmesine rağmen tek kelime daha etmedi namert bilge
ve o gündür düşleyemiyorum ölümümü
geçmişin gölgesinde insanlara hep tozlu aynalardan bakıyorum
çatlamış kapitalizmin ekşiyen yüzünü
küstahça ve aptal bir gülümsemeyle kirletiyorum
ve evet kırık çerçeveler kesiyor bileklerimi
içimden akan bu iğrenç kin, Haliç'in kirli sularıyla birleşiyor
ve kulaklarımda susmuyor hiç susmuyor çan sesleri

çok uğraş verilmiş, her halinden belli
kalplerinde yalnızlığın kutsal meselesi
ve derinliklerine inildikçe daha da yoğunlaşan bu ıstırap
Odin'in gözlerinden okunuyor
pejmurde bu bilgiler,
çağı aydınlatmayacak olsa da
bir başka çağı sonlandırmaya yetiyor
harikulede keşmekeşler, yapılan savaşlar hepsi geride kalmalı artık

tırnaklarında eski bir rüzgarın esareti
kesilmese de asırlar boyu, boynuna bir ip dolayarak
sandalyelerin buruşmuş ayaklarından akıp gitmeliydi
buharlaşıp sevgi dolu yüreklerden geçerek
is kokulu duvarlarda sonsuzluğa karışmalıydı

biliyorsun ki bu gizli bilgiler, aydınlatmamalıydı gelecek çağları
cinlerin emri altına girmemeliydi dünya
ve o masada yaşanılan o masada kalmalıydı

çan ve ezan sesleri birbirine karışıyor artık
hangimiz daha çok duyuracak sesini!
düşle gerçek birbirine karışıyor
hangimiz inandıracak beyhude kimliği
lakayt sözler mırıldanıyor dudaklar
ve bir küheylan geliyor uzaklardan
ben kimim! kimim ben!

sen ki bir vaşak tüyünden ırmaklar akıtan
sen ki bir başak renginde güneşler yaratan
sen ki bir tarak sırtında kemikler kırarak
o zevk meşalesinden alevler çıkaran
sen ki bir mehtabı iniltilerle susturan
sen ki bir katre şuleyle denizler kurutan
sen ki bir yıldızı ebediyen söndürerek
o aşk kulvarında yalancıyı yalnız bırakan

evet, yalnız bırakıldık
sahici sözlerle bir çok kimseyi inandırmıştık oysa ki
ama artık lüzmu kalmadı korkak dudaklarımızın
kendimizi dahi inandırdığımız sahte tarih yok olmak üzere
siz de biliyorsunuz ki bu şablonlar,
bu gerçeği yansıtmayan efsaneler
insanlığımızın kara bahtı çıkıverdi
ve artık açığa çıkma vakti her şeyin,
her kimliğin her sahte tanrının
evet, evet size sesleniyorum sahte tanrılar
Ey Poseidon, Ey Zeus, çıkın artık kendi ütopyanızdan
Ey Hades, çıkar yeraltından ölmüş ruhları
Ey Epimetheus yarattıklarını geri al
ve sen Afrodit, ver, ver dünyaya tüm güzelliğini
çünkü...

çünkü

patlayacak tekrardan Kudüs'te bombalar
ölü çocuklar kanatacak tüm güzel düşleri
haçlı seferleri yapılacak ve Konstantinopolis
ve Konstantinopolis yeniden var olacak
her varoluş sancısıyla yok olanlar için
tarih tekerrür edecek
ve bir yerlerde
ve bir yerlerde çan sesleri hiç mi hiç susmayacak

kaderdir insan ömründe ölümWhere stories live. Discover now