On İkinci Bölüm (12)

111 18 0
                                    

Bir insan hayatında kaç kere biter, kaç kere tükenir, kaç kere ölür?..

Ben karanlıktan korkarken, geceye aşık oldum...

Ben aydınlığı severken, karanlıkta boğuldum...

Ben beyazken, ruhuma karayı bulaştırdım...

Şimdi ben üstümdeki bu leke ile ne yapacaktım? Kimse öğrenmesin istedim, Kimse benim aşkımı, mahremimi bilmesin istedim? daha başıma nasıl kötülükler gelebilir ki derken, daha başlangıç olduğu kavrayamamak mı benim suçum?..

Karşımda doktor, camın ardında ailem ve kalbim... canım ikiye bölündü sanki... karşımda camda bana gülerek bakan sevdiğim vardı, benim içimde ise boşluk...

"-teşekkür ederim... ne zaman normal odaya alınırım peki..." diye sordum içim yansa da göstermeyecektim, her zaman olduğu gibi ben yaşayım benimle birlikte öldürecektim...

Doktor elini cebine koyup kalemi aldı diğer elinde ki dosyaya bakarak bir şeyler karaladı, kafasını kaldırdı "-birazdan alacaklar sonra aileniz ile görüşebilirsiniz..." dedi, tamam anlamında kafa salladım... doktorda geçmiş olsun dedi odadan çıktı, aradan bir yarım saat geçtikten sonra beni normal odaya aldılar, yanımdaki hemşire serum ile ilgilenirken dışardan sesler geliyordu merakıma yenik düştüm "-bu seslerde neyin nesi?.." diye sordum...

Hemşire tebessümle baktı "-dışarda sizi görmek isteyen çok ama biri var ki, diğerlerinden daha sabırsız..." dedi, kim olduğunu az çok tahmin ediyordum ama kimseyle konuşmak istemiyordum...

Hemşireye bakarak "-sizden ricam annem dışında kimseyi içeriye almayın, sadece annemi istiyorum..." dedim, hemşirenin yüzü anında düşerken 'peki' anlamında kafasını salladı ve odadan çıktı...

Gözümü tavana diktim öylece baktım bembeyaz tavana, bomboş, yorgun, hissiz, ölü bir ifade ile baktım...

Gözlerimi kapattım süzülen yaşlar ile hayatımı, aşkımı, acımı hepsi gözümün önünden film şeridi gibi geçti... sessizlik ve sükunetle her şeyi sineye çektim... ne oldu şimdi, ne değişti?.. onsuz yaşayamam dedim ama onsuz yarım kaldım yine de bir şikayetim yok... ben sevdiğim için atladım önüne canımı hiç düşünmeden vermeye kalktım...

Peki bu söylediklerim, düşündüklerim, gönlümden geçenler, kırıklarım, acılarım bu olanları değiştiriyor mu şimdi yaşıyor muyum ben ne oldu ne bitti?.. yada şöyle sorayım sorumu... Ne oldun? sadece öldün...

Bir süre sonra dışardan sesler yükseldi ve kapı sertçe açıldı, gözlerimi anın şoku, siniri ile açtım ve kapıyı açıp karşımda duran adama baktım... bir süre baktı sonra yavaş adımlarla bana yaklaşmaya başladı ama ben onu istemiyorum, onu görmek konuşmak istemiyordum... serum olan elimi kaldırdım ve "-DUR!!" dedim hiddetle sonra devam ettim "-sakın yaklaşma, git buradan istemiyorum seni..." dedim durdu, bana öyle bir bakışı vardı ki hiç böyle hissetmemiştim çünkü gözlerin de çoğunluk pişmanlık, acı, yorgunluk olan duygular görsem de inanmadım ona...

Beni bile dinlemeden hızla yaklaştı üzerime eğildi dolu ve yaşlı gözleri gözlerimdeyken ben ne yapabilirdim ki, yüzümün her yerini inceledi onun büyüsüne kapıldım bana şefkatle baktı elini başımda duran bonenin üstüne koydu bana yaklaştı ve alnını alnıma koyup "-çok özledim... ne çok beklettin?.." dedi, ben şaşkınlıkla bakarken sırtımın acısı ile gerçek dünyaya geçiş yaptım ama yine de şaşkınlığımdan bir şey kaybetmemiştim...

Kalbimi yokladım, kendimi bu adam için siper ettim ben peki şuanda olanlarda neyin nesi idi, gözlerinde pişmanlık var dedim, neyin pişmanlığıydı bu?.. kafamı çevirdim karşımda sağ eli vardı ve benim dikkatimi çeken her zaman duran ama bu sefer olmayan alyanstaydı, kafamı tekrar ona çevirdiğimde bana 'sadece bana' bakıyordu, gözlerimi tekrar eline çevirdim bakmak için...

Yâre-i Dil: Gönül yarasıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora