2.3

50 8 15
                                    

Jimin'i hastaneden çıkarıp eve getirmemizin üzerinden tam üç gün geçmişti. Bu üç gün içerisinde Taehyung ne mesajlarıma ne de aramalarıma dönmüştü. Morarmış gözüyle birlikte ortadan tamamen yok olmuştu. Sanırım kafamın içinde yazdığım felaket senaryolarından biri gerçek oluyordu. Benimle bir daha asla konuşmayacaktı.
"Hadi Jungkook yaylanma da durula bulaşıkları." Hoseok bulaşık dağından aldığı bir tabağı köpüklerken bana ters ters baktı. Aynı anda hem düşünüp hem ellerimi çalıştırmayı öğrenmem lazımdı. Dalıp gidince azar yiyordum.

Bir süre daha Hoseok köpükledi ve ben duruladım. Ama bulaşık dağı bir gram bile azalmıyordu.
"İmdaaat gerçekten daraldım. Şimdi vurup kıracağım tüm tabakları. Sirtaki yapacağım burada sinirimden. Ordu mu yaşıyor kardeşim bu evde? NEDEN BU KADAR ÇOK TABAK KİRLETTİNİZ?"
Arka masada oturan Jimin ve Yoon sadece güldüler.
"Hepimiz yapıyoruz bunları ama sana gelince ağlamadan yapamıyorsun bir türlü. Paşama bak sanırsın sadrazamın sol taşağı." Söylenmelerime dayanamayıp sonunda küfrü basan Jimin oldu.

"Sevmiyorum ben ev işleri." Kendimi hep aynı şekilde savunuyordum. "Biz bayılıyoruz sanki yavşak. Hoseok dışında bu tür şeylerden mutlu olanımız yok anla işte. Ağlama her seferinde alış biraz, travmalarınla yüzleş tatlı ayçiçeği." Sanırsın başka bir evrende psikolog olmuş koduğumun Yoongi'si. Alışamıyorum işte bu evin işlerine, olmuyor asla olmuyor.
"Millet aya çıkıyor, Mars'a yerleşiyor biz hala bronz çağında gibi elle bulaşık yıkıyoruz amına koyayım ya. Yemeğimizi kim avlayacak bu akşam?" Bir süre sonra söylenmelerime kimse cevap vermemeye başladı.
Oflaya puflaya son tabağı da duruladım. Lavabonun içinde sudan bir göl oluştu. Ruh hastası gibi tek parmağımı suya sokup iki çıp çıp yaptıktan sonra geri çektim. Herkesin hayattan aldığı zevkler farklı değil mi?
Ellerimi kurulamadan önce masada duran telefona kaydı gözüm. Ekran aydınlanmıştı. Kafamı uzatıp ekrana bakmamla Taehyung'un mesaj attığını görmem bir oldu. İnanılmaz bir panikle su içindeki ellerimle telefonuma sarıldım. Fazla suda kaldığı için kuru üzüm gibi buruşup hissizleşen parmaklarımla zor kavradım telefonu. Tam mesajı okuyordum ki hissetmediğim parmaklarım bana ihanet etti ve telefonum ellerimden kayıp lavabodaki yapay göle düştü. Küçük bir cup sesiyle birlikte suyun derinliklerine indiğini hissettim. Mutfakta bulunan herkes bana bakıyordu. Sinir köklerimin tek tek havaya kalktığını hissettim. Hem mesaja bakamamıştım hem telefonum gitmişti. TELEFONUM GİTMİŞTİ.

"ANANI SKM AAAAAAA!" Anlık yaşadığım şok geçince bir hışımla elimi sokup telefonumu geri aldım. Üzerinden sular süzülen telefona bakarken arkamdan Yoongi'nin yaklaştığını fark edemedim bile. Telefonu elimden çekip havluyla kurutmaya başladı. Benim tansiyonlar yavaşça yerlere düşerken gözüm seğirmeye başladı. Açılmazsa ne bok yiyecektim?
"Sakar olduğunu bile bile telefonu eline aldığına inanamıyorum, mal desem az kalır beyinsiz desem kafanın içindekine yazık." Yoongi telefonu kurtarmaya çalışırken kendi kendine konuşuyordu. Masadan kalkıp yanıma gelen Jimin koluma girmiş beni sakinleştiriyordu. "Sakin ol götünü yediğim, kurutunca açılır."

Tüm bu kaosun içinde kapının çaldığını duyamamıştık. Neyse ki Hoseok gidip bakmıştı. Mutfağa döndüğünde yüzü pek mutlu değildi. Hiç birimiz ona dönmediğimiz için yüzündeki panikle mutfakta dolanmaya başladı. Herkes telefona odaklanmıştı. Yoongi kurutmayı bitirince telefonu havaya kaldırdı. Pür dikkat ona bakıyorduk. Orta tuşuna bastırdı ama telefon ıssız çöllerde allahını gören vahabi gibi çoktan göçüp gitmişti bu diyarlardan. Tüm çabalamıza rağmen asla açılmayan telefonla birlikte içimde biriken öfke birden patladı.
"Ben böyle hayatın ızdırabını sikeyim hep bana oluyor hem benim götüm güme gidiyor. YETER BE YETER!" Cümlenin sonuna doğru sinirden ağlamaya başladım. Belki de son bir haftada başıma gelenlerin birikmişliği çıkıyordu üzerimden bilmiyorum ama o an göz yaşlarıma hakim olamadım.

Our Story/ tkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin