2.5

41 7 26
                                    

"Ya ben gocunmuyorum millet izlemiş eğlenmiş işte, siktir edin. Kimse tanımaz zaten."
Dedikten beş saniye sonra Hoseok'un telefonu çalmaya başladı. Ekranda 'Ablan arıyor açma' yazısını görünce Jiwoo'nun haberleri izlediğinden emin oldum. Hoseok açmayınca arkasından yine çalmaya başladı. Bu kez arayan annemdi. Yavaş yavaş boku yediğimi hissediyordum. Televizyon ekranında dönüp duran video iyiden iyiye sinirimi bozdu. Kalkıp kumandayı alıp kapattım.

"Yeter tamam, altı üstü çocuğun çişi vardı. Hepimizin başına gelebilirdi. Konuyu kapatın. Hem hani biz şarap içecektik?" Konu kolay kolay kapanmayacaktı ama sorunlarımı ertelemek bu dünyada en iyi yaptığım şey olabilirdi.
Ben şarap dediğim an Namjoon ayaklandı, içki standına doğru yürürken bize bakıp konuştu. "Evet hadi çardağa dönüp şarap içelim. Hem insanlar ne garip ya işeyen birini izlemeye ne meraklılar." Çocuk daha sözünü bitirmeden Jimin'in telefonundan bizim videonun sesi yükseldi. Kamera görüntülerini alan polisler arkadan konuşuyorlardı. Seokjin'de telefona eğilmiş videoyu izliyordu. İçime bir daralma gelince salondan çıkmak istedim. Herkesi geride bırakıp bahçeye çıktım. Bu amına da koyduğum bahçesini bizim eve taşıyamadımız için ayrı sinirliydim. Çok kıskandım çünkü çok güzel.

Hava ufaktan soğumaya başlamıştı. Akşam serinliğini çok seviyorum çünkü esinti biraz nefes almamı sağlıyor. Ben çardağa oturur oturmaz tam karşıma bir karaltı yerleşti. Karanlıktan az çok seçebildiğim yüzüne bakınca Taehyung olduğunu anladım. Elinde duran bir kazağı bana doğru uzattı. Ardından kalkıp çardağın ışığını yaktı. Şimdi yüzünü daha net görüyordum. Üşümemem için bana kahverengi bir kazak getirmişti. Uzanıp masadan aldım. Yine aramızda tek kelime eden yoktu.
Kazağı kafamdan geçirirken Taehyung'un hafif yasemin ve vanilyalı parfümünün kokusunu aldım. Belli ki bunu daha önce giymişti. Nedense bu detay hoşuma gitti. Kendi teninin kokusunun sindiği bir eşyayı sonsuza kadar saklama isteğiyle doldu içim.
"Arkadaşların için neden her şeye katlanıyorsun?"
Beklemediğim yerden bir soru ile geldi bana. Önce oturduğum yerde dizlerimi kendime çekip rüzgarı önledim. Sonrasında cevabı bir süre düşündüm.
"Çünkü onlar bana en ihtiyacım olan anda en gerekli şeyi verdi. Bir aile...
Kimseyle olmadığı kadar anım var, kimseyle gülmediğim kadar gülüyorum, sevip seviliyorum. Doğarken belki aileni seçemiyorsun ama ikinci aileyi kurmak sana kalmış. Bakma sinirlendiğime aslında bu son birkaç gündür olanlar beni bunalttı, sinirim onlara değil."

Beni dinlerken gözünü hiç gözümden çekmedi. Kafasını onaylar gibi birkaç kez salladı. Bakışlarını yüzümde dolandırıp bir soru daha sordu.
"Sevgini nasıl böyle korkmadan belli ediyorsun?"

"Röportaj mı veriyorum? Kendimi bir an için önemli biri gibi hissettim. Neyse neyse içimden öyle geliyor. Neyden korkayım ki orospu çocuğu olan zaten çevreme giremez. Arkadaşlarıma da sevdiğimi göstermekten çekinmem." Gözlerinden bir gölge geçti. Anlamadığım bir karamsarlık havası vardı üzerinde. Genelde kare gülüşünü yüzünden silemeyen Tae çok sessizleşmişti son günlerde.
"Korkmuyor musun? Giderler diye..."
Son sorusundan sonra yüzüne baktım uzun uzun. Bir yaşanmışlığın üzerine sorulmuş bir soru gibiydi. Ona baktığımı fark etmiyordu bile, gözü çoktan dalıp gitti.
"Korkmuyorum TaeTae çünkü ben sevgimden eminim ve gitmek isteyen çoktan giderdi zaten." Ben TaeTae diyince bir transın içinden çıkıp bana gülümsedi.

"O zaman cesur olmak gerekiyor. Bundan sonra seni çok cesur seveceğim. Korkuları yenmek zor ama kendimden emin olmayı deneyebilirim." Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı. Çok huzurlu ama bir yanı korkunun esiri olmuş gibi bana bakıyordu. Söylediği şeylerle tüm yüzümün yandığını hissettim. Arkadaşlıktan bahsediyorduk değil mi? Saçma sapan fikirlere kapılmam doğru olmazdı. Evet, arkadaş sevgisi...

Our Story/ tkTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang