Kutsal katolik Kilise'ye ve Azizler'in birliğine inanıyorum.

13 1 0
                                    

Ağzımın içindeki kızarmış balık parçalarını tamamen çiğnememişken birkaç kızarmış patatesi de içeriye tıkıştırdım. Bugün yediğim kaçıncı öğündü bilmiyordum ancak ne doyduğumu hissedebiliyor ne de yeme dürtüme karşı çıkabiliyordum. Son kez kontrolü bu kadar kaybetmemin üzerinden iki yıl geçmişti. İki yıl öncesine kadar, ne olursa olsun mutlaka yemek yemem gerektiğini düşünüyordum. Çok mutsuz da olsam çok mutlu da, mutlaka içimden bir ses yemek yemem gerektiğini yoksa çok sağlıksız düşeceğimi söylerdi. Evde durup saatlerce ağladığım günlerde bile mutlaka kalkıp bir şeyler yerdim. Hatta birçok şey.

Ancak iki yıl önce artık kontrolü ele almıştım. Hayatımı yönetmeye başladığımda yeme isteğim de yoldan çıkmamaya başlamıştı. Şimdi ne oluyordu? Başa mı dönmüştüm?

Tabağın içindeki yemek kırıntılarını izleyerek balığın kalan parçasını da ağzıma attım. Çiğnerken sanki bir şeyler karnımı değil ancak duygularımı doyuruyordu. Pişman olmadan önce durmam gerektiğini düşünerek vişneli kolamın kalanını yudumladım. Kendimi daha iyi hissediyordum. 

''Charlotte.'' Mesai arkadaşımın sesini duyunca arkama döndüm. Koyu, uzun kirpiklerinin çevrelediği büyük kahverengi gözlerini üzerime dikmişti. ''İçerisi yoğunlaştı. Bir an önce gelmen gerek.''

Bıkkınlıkla bir nefes alıp verdim. ''Geliyorum Nate.''

Nate oldukça tatlı bir erkekti. Benimle aynı yaştaydı ve kendini beğenmiş davrandığı bazı zamanlar dışında birlikte çalışmak eğlenceliydi. Yediklerimi toplayıp hepsini paketin içine sıkıştırarak çöp kutusuna attım. Kapıdan beni izleyen Nate siyah kravatını düzeltti.

'' İşten önce kola içmek iyi bir fikir mi?''

''Bilmem.'' dedim sesimi tersleniyor gibi çıkarmamaya çalışarak. ''Pek önemli değil.''

Geriye taradığı hafif uzun kahverengi saçları yumuşacık duruyordu. Teni İngiliz erkeklerinin çoğununki kadar kırmızı değildi ancak soluk beyazdı ve mermer gibi parlıyordu. Benden biraz uzundu ve orta genişlikteki vücudu fit bir zayıflıktaydı. Daha önce onunla yatmak istediğimi defalarca düşünmüştüm ama ondan bana arzu duyduğuna dair bir bakış bile göremediğim için hiç atılımda bulunamamıştım. Ve bugün, her zamankinin aksine, beni bir duvara yaslamasını, ağırlığını üzerime vermesini ve dudaklarını arzuyla benimkilere kapasını hayal etmenin eskisi gibi içimden gelmediğini fark ettim. 

''Bugün iyi görünüyorsun.'' dedi dalgayla. Göğüslerimin altına kadar uzayan kahverengi saçlarıma fön makinesiyle kabarık dalgalar verip salık bırakmıştım. Protokolde saçlarımızla ilgili yazılı bir kural yoktu. Makyajım her zamanki abartısız ancak şık olandı, sadece bu kez kahverengi bir göz kalemiyle bakışlarıma derinlik katan bir ekleme yapmıştım gözlerime.

''Sen her zaman iyi görünüyorsun.'' dedim ben de dalgayla. Gözlerinde anlık olarak parlayıp gerilere  gönderdiği bir ışık gördüm. Buna yorum yapmamayı seçtim. 

''Neden önden gitmedin?'' dedim beklemesini anlayamayarak.

''Mesainin başlamasına üç dakika var.'' Yine o kendini beğenmiş gülümsemelerinden birini attı. Bu gülümseme mi yoksa bu gülümsemenin hoşuma gitmesi miydi beni sinir eden bilemiyordum. Bozuntuya vermeden gülümsedim.

Bizden önceki çalışanlarla kısa bir selamlaşmanın ardından yer değiştirdik ve başka bir şey konuşmadan müşterilerle ilgilenmeye başladık.

Gece yarısı restoranın kapısı kilitlendiğinde ve geriye sadece Nate ve ben kaldığımızda sokak lambasının ışığında ona bir kez daha bahtım. Neden eskisi gibi arzulanası gelmiyordu? Oysa hala çok yakışıklıydı. İçimden bir ses nedenini bildiğimi söyledi. Öfkelendim.

Desire and the Sins  |hood&hemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin