Pomtius Pilatus zamanında ıstırap çekerek çarmıha gerildi, öldü ve gömüldü.

111 7 11
                                    

Pazartesi


Gönderen: Luke Hemmings
Lütfen evde olmadığını söyleme
Kimlik kartımı düşürmüşüm
Sende olmasını umuyordum

Gönderilen: Luke Hemmings
Üzgünüm
Yarın sabah uğrarsan veririm

''Kahretsin.'' Michelle geldiğimden beri defalarca kez söylediği kelimeyi tekrarladı. Yerde oturmuş, bacaklarını bağdaş yapıp sırtını Kayla'nın uzandığı koyu kahve koltuğa yaslamıştı. Koltukla neredeyse aynı renk olan saçlarını arkada şöyle bir toplamaya çalışmıştı ama bazı tutamlar tokadan kurtulup sırtına ve omzuna dökülmüştü, bazılarıysa dökülmek üzereydi. Sol elinin parmaklarını saçlarına daldırdı, kafasının arkasındaki bir noktayı gevşekçe kaşıyıp elini kucağına geri bıraktı. Boynunu sağa oynatıp pencereden tarafa bakarken çaresizce söylendi.  ''Ben ne yapacağım?''

Elimdeki telefonu sırtıma doğru gelişigüzel bıraktım. Tekli koltukta bacaklarımı toplamış oturuyordum. Sırtım koltuğun sırtla sağ kolunun kesiştiği köşesine yaslıydı ve sağ kolumun yarısı, koltuğun destek aldığım kolundan taşmış, bardağı tutan elim boşlukta kalmıştı. Fiziken rahattım ancak kafamın bir kenarında, yarım bir halde bekleyen projelerimin düşüncesi beni dürtüp duruyordu. Kızlara bakarken olduğu yerden kıpırdamamakta ısrarcı olan bu düşünceyi zihnimde geriye itmek için mücadele veriyordum. Çabamı arttırarak Michelle'e odaklandım. Birkaç ay önce bir üstünün taciz edici davranışlarına maruz kaldığını ve şikayetlerinin iş yerindekiler tarafından destek görmediğini söyleyerek, çalıştığı gazeteden ayrılmıştı. Aylardır civardaki diğer gazetelere başvuruyordu ancak hiçbir yerin personel ihtiyacı olmadığından dolayı iş bulamıyordu.

''Artık otobüs falan kullanmak zorundayım.'' Kendi kendine konuşuyormuş gibi dalgındı. ''Arabamı yeni sattım. Arabamı seviyorum.''

Kayla uzandığı koltukta esnedi. Karamel rengi saçlarının uçları başını yasladığı koltuğun kolundan sarkıyordu. Sanırım hepimizden fazla bira içmişti ve şimdi elinde şarap kadehi tutuyordu. İçimizden alkolün en az etkilediği kişi o olmasına rağmen çok geçmeden uyuyacakmış gibi bir hali vardı. Michelle ise kederlenme evresindeydi, her an ağlamaya başlayacakmış gibi duruyordu. ''Seviyor-dun.'' dedi. Ardından boşta duran sağ eliyle kızarık yüzünü ovuştururken mırıldandı. ''O artık senin araban değil.''

Ona kimse cevap vermedi. Sakince, Michelle'in artık eski mavi arabası ve işsiz olması hakkında düşünerek işaret parmağımı elimdeki kadehin ağız çizgisinde gezdirmeye başladım. Onlara Calum ve Luke'tan bahsetmek için hiç uygun bir zaman değildi, eğer bahsedecek olsaydım tabii. ''Belki de bir ev arkadaşı edinmelisin.'' diye konuştum sonunda.

''O kadar da fakir değilim.'' dedi Michelle, ''o kadar'' kısmını vurgulayarak. ''Sadece...'' Birkaç saniye durakladıktan sonra sesi aniden ağlamaklı bir perdeye kaydı. ''Annemin tedavi masrafları çoğalıyor ve ben de katkıda bulunma gereği hissediyorum.''

İşte başlamıştı. Yaşları göz pınarlarından süzülüyordu. O, işten ayrıldıktan hemen sonra annesinde meme kanseri olduğunu öğrenmişti.

''Babam sorun olmadığını söylüyor ama... bu bana öyle hissettirmiyor.'' Kafasını sağa sola sallayarak elindeki şişeden büyük bir yudum aldı ve ağlarken buruşturmamaya çalıştığı yüzüyle yeniden pencereye doğru baktı.

Üzgünce onu izliyordum ama başka hiçbir şey yapmadım. Benimle aynı şekilde üzgün görünen Kayla doğrulup az önce başı karın hizasında duran kızın üstünden bacaklarını geçirdi ve koltuktan aşağıya, kızın yanına kaydı. Pembeleşmiş kollarını onun omuzlarına dolayıp kendine doğru çekti ve yanağını, onun boynuna doğru yasladığı başına yasladı. Kayla'nın ailesi üveydi. Belki de bu yüzden ailelerle ilgili konularda daha hassastı. Michelle şimdi gerçekten ağlıyordu.

Desire and the Sins  |hood&hemmingsWhere stories live. Discover now