Göğe çıktı ve her şeye kadir Peder Tanrı'nın sağında oturdu.

100 7 11
                                    

Bazen üzülür ve bazen mutlu oluruz. Bazen paylaşır bazense kendimize saklarız. Hepimizin içinde sadece ama sadece bizim bildiğimiz bir şeyler vardır. Bizim gizli hazinelerimiz. Bazılarımız hayattayken bulunması için bir define haritası hazırlarken bazılarımız sırlarıyla gömülür.  


3 ay önce


Gözlerimle beraber algılarım da açıldığında karnımın üstündeki koldan önce nerede olduğumu fark ettim. Başkasına ait eşyalar, başkasına ait bir ev. Ait olmadığım, olmamam gereken bir yerdeymişim gibi hissetmemek için kendimi tuttum.

Karnımı gece mavisi çarşafın üstünden doğru gevşekçe sarmış olan esmer kola baktım. İzinsiz ve gereksiz yakınlık düşüncesi beynimde çığlık atarken midem bulanırcasına kolu kaldırıp sahibinden tarafa koydum. O benim için hala yabancıydı ve bir yabancının bana sarılmasını istemiyordum.

Uyanmasına neden olan şey bu hareketim oldu. Kolunu kendisine doğru bıraktığımda kaşlarını çattı ve yüzünü sağ yana doğru yastığa daha da bastırdı. Sonra kafasını tersi yöne doğru döndürdü ve tavana tamamen döndüğü sırada gözleri açıldı. Kıvırcık saçları kabarmış birazı alnına düşmüştü. Onunla ilgilenmeyip yerde duran telefonuma uzandım.

"Saat kaç?" Derin bir nefes alıp verdikten sonra dediği şeyi duyunca ne yaptığını merak ederek ona baktım. Saçlarına dokunmamıştı, kaşları hala çatıktı ve kızarmış, uykulu gözleri tüm dikkatiyle saati söylememi bekleyerek bana bakıyordu. O gözlerde mesafe görüyordum; ama bunu benim kadar kullanmadığı belliydi.

"On." dedim umursamazca ama aslında bundan sonra ne yapacağı konusunda içten içe endişelerim baş göstermeye başlamıştı. Çok geç olduğunu ve acele bir işi olduğunu söyleyip beni bir anlamda kovabilirdi, hala burada mı olduğumu söyleyip beni tersleyebilirdi ve daha birçok şekilde beni ne tepki vereceğim konusunda şaşırmış bir hale sokabilirdi. Asılsız düşünceler ürettiğimin üstüne basarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Gerçek dışı kurguları zihnimden tamamen kovmayı bir an önce başarmak zorundaydım.

Esmer ellerini yüzüne kapadı, düzgün ama bakımsız tırnaklarını inceledim. Çok beklemeden uzun parmaklarının uçlarını teninde kaydırarak göz altlarından geçirdi. Gözlerimi çıplak göğsüne indirip ten rengine baktım. Dünyadaki tek esmer değildi ama beni gerçekten etkiliyordu. Üstüne eğilip elimle yüzünü kendime çevirerek kalın dudaklarına bir öpücük bahşettim. Geri çekilmeye yeltendiğinde üzerine gidip dudaklarını kendiminkilerde biraz daha tuttum. Okulu boş verip burada kalma düşüncesi zihnimin gerilerinde belirdi. Henüz kendine gelemediğinden verdiği karşılık hafif olmuştu. "Sana da günaydın." dedim doğrulurken.

"Günaydın." diye mırıldandı, dudağının kenarının hafifçe kıvrıldığı gözümden kaçmadı. O zaman o ilgi çekici enerjisini yeniden hissettim.

Onu tanıyordum, hem de düşündüğünden daha fazla. Mezun olduktan sonra onu bir üniversite partisinde bulmam rastlantıydı, yanına gitmem ve yeni görüyormuş gibi yapmam kasıtlı. İlk davetine karşılık evine geldiğimde ne istediğimizi biliyor olmama karşın önce oturmuş ve benimle içten bir şekilde sohbet etmişti. Sadece benim gibilere nasıl yaklaşması gerektiğini bilen erkeklerden olması bile seçimimde yanılmadığımı bana göstermişti. 

Doğru düzgün bir duygu yaşayamayarak kalkıp giyinmeye başladım. O ise boş duvarlara bakarak ayılmaya çalışıyordu. Pantolonumu giyerken sessizlikten rahatsız olup samimi bir sesle sordum. "Daha uyanamadın anlaşılan?"

Desire and the Sins  |hood&hemmingsWhere stories live. Discover now