6

335 52 70
                                    

Sanki o an yapabilecekleri tek şey buymuş gibi tüm enerjileriyle koşuyorlardı. Chan'ı fark ettiği an kaçmaya başlayan, ara sokaklara giren, izini kaybettirebilmek adına sürekli yol değiştiren ve karanlığa sığınan adamı takip ederken Seungmin'in içi saf bir heyecanla doluydu. Yüzünü göremese de ona tanıdık gelen bu yabancıyı gördüğü an içi huzursuz olmuştu, tıpkı katilini hatırlamaya çalıştığı anlardaki gibi.

Bang Chan ondan daha yavaş olan gence "Nasıl hayaletsin sen? Uçamıyor musun? Yakalasana şunu!" dedi Chan koşmaya devam ederken. Bunu duyan birinin delirdiğini düşüneceğini falan boşvermişti artık, kendisi bile ara sıra gerçekten delirdiğini düşünüyordu.

Şimdiden nefes nefese kalmış Seungmin göz devirdi istemsizce. "Sence uçmak gibi güçlerim olsaydı en başından katili bulmak için senden yardım alır mıydım?" Önündeki iki kişi de çok hızlı koşuyorlardı, o ise genelde uyuşuk biri olduğu için ömrü hayatında bu kadar çok koştuğunu hatırlamıyordu.

"Kaçıracağız." diye mırıldandı komiser. Şüpheli aralarındaki mesafenin avantajından yararlanmış, onların daha başına bile gelemediği sokağın sonunda ikiye ayrılmış yollardan birine girmişti.

Seungmin sonunda durup soluklanan kıvırcık saçlı adama yetişebildiğinde derin bir nefes aldı, elini göğsüne koydu. Bakışları bomboş yolda dolaşırken anın getirdiği adrenalinle işlevini yitiren kalbi tekrar canlanmış, hızla atıyormuş gibi hissediyordu. "Güvenlik kamerası..." Yutkundu, etrafındaki binalara baktı. "Güvenlik kamerası yok mu burada? İllaki birine takılmıştır."

"Changbin'e bakmasını söylerim." dedi Chan. O da etrafına kısaca göz gezdirdikten sonra aklına takılan bir şey varmış gibi şüpheli bir edayla tekrar Seungmin'e döndü. "Jeongin olabilir mi acaba? Sana tanıdık gelen bir şey oldu mu?"

"Olmadı, biraz bile benzemiyordu Jeongin'e." Hâlâ ihtimal vermekten korktuğu bu fikri itinayla reddeden Seungmin'e karşın kaşlarını çattı Chan. Onun da şüpheliler arasında bulunduğu hakkında girdikleri tartışma birkaç ayak sesiyle kesildi.

"Komiserim, kiminle konuşuyorsunuz?" Çamura bulanmış ayakkabıları dışında temiz ve iyi giyinimli görünen, mor saçları hafifçe dağılmış, sıcak ve sevimli bakışlara sahip bir genç adam önünde durdukları sokaktan çıkmıştı ve onlara doğru yürüyordu.

O anda görmeyi beklediği son kişi bile olmadığı için saf bir şaşkınlıkla baktı ona Chan. Sorusuna cevaben eline aldığı kulaklığı gösterdi. "Senin ne işin var burada Minho?"

Şimdi onun kim olduğunu sorsa Chan tarafından yine görmezden gelineceğinin farkındalığıyla sadece sustu ve onları izleyip ne olduğunu çözmeye çalıştı Seungmin.

Minho adındaki genç polis şirin bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "Siz Yongin'deyken uğraştığımız öğrenci çetesi davası çözülünce başkomiser beni de buraya atadı."

Kısa bir anlığına yaşadıkları durumu ve yanındaki Seungmin'i unutmuş, duyduğu haberin heyecanına kapılmıştı Chan.
"Kanıt buldunuz mu sonunda? Ceza aldılar mı?"

"Yoo Jae Hyuk her şeyi itiraf etti. Aileleri yine parayla işin üstünü örtmeye çalışsalar da bu sefer kesin olarak mahkemeye çıkacaklar." Kısaca durumu açıkladıktan sonra etrafına bakındı Minho. "Ben de karakola uğramadan önce kurbanın bulunduğu depoya bir bakayım dedim de sokakları karıştırdım sanırım."

Onu dinlerken yanlış bir şeylerin olduğunu sezen Seungmin karşısındaki polisi tepeden tırnağa dikkatlice süzmekten alıkoyamadı kendini. Chan'a baktığı anlardaki gibi içine dolup taşan o tanıdıklık hissi tekrar gün yüzüne çıkmaya başlarken onu bir yerde görüp görmediğini sorguluyordu. Küçümsenemeyecek derecede yakışıklı olan bu yüzle daha önce bir kereliğine de olsa karşılaştığına emindi. Asıl sorun bunun nerede ve ne zaman olduğunu hatırlayamamasıydı.

Born To Die || ChanMinWhere stories live. Discover now