9

214 44 108
                                    

Sokak lambalarının cılız aydınlatmasının ulaşmadığı bir köşeyi zifiri karanlık olmaktan kurtaran ay ışığının altında oturan Seungmin başını elleri arasına almış, gözlerini yere dikmiş düşünüyordu. Yapboz parçaları gibi dağınık şekilde hatırladığı anıları birleştirmeye ve mantıklı bir senaryo kurmaya çalışırken beynini olabildiği kadar zorlamaya çalışıyordu.

Pekala. Minho, Jeongin ve Hyunjin ile geçmiş hayatında arkadaştı, bu kısımda bir sorun yoktu. Jeongin ile kaderleri ayrılamamış, bu hayatta da arkadaş olarak birbirlerini bulmuşlardı. Eğer trajik bir şekilde ölmeseydi Minho ile de tanışacaktı, tamam. Asıl sorun diğerleri reenkarne olurken Hyunjin'in neden ölüm meleği olmayı seçtiğiyle başlıyor, Bang Chan ile olan ilişkileriyle devam ediyordu.

Hyunjin'in onu buna zorlayan, çok önemli bir sebebi olduğu belliydi. Bunu geçmiş hayatlarında yaşanan henüz hatırlayamadığı bir olaya bağlıyordu.

Chan'a gelince... Hatırladığı kadarıyla birbirlerini tekrar bulacaklarına söz verdiklerine göre sevgi dolu bir ilişkileri olduğu belliydi. Peki böyle bir ilişki neden ayrılıkla sonuçlanmıştı? İlk hatırladığı sahnede Chan ona ayrılmak istemediğini söylüyordu yani ilişkiyi bitiren taraf Seungmin olmalıydı. Durduk yere ayrılmak istemeyeceğinden emindi Seungmin.

"Her şey neden bu kadar karışık..?" diye sızlandı kendi kendine.

Düşününce Chan ilk gördüğü andan beri fazlasıyla ilgisini çekiyordu hatta itiraf etmek istemese de Minho ile çok yakın olmasını bile kıskanmıştı. Geçmiş yaşamındaki duyguların yoğunluğu bu yaşamında da peşini bırakamıyor olmalıydı. Önceki günü hatırladığında küçük bir çığlık attı ve utançla gözlerini kapatarak ayaklarını yere vurdu. Resmen öpüşmüşlerdi... Elleri birbirlerinin vücudunda dolaşırken dudakları baş döndürücü bir hararetle hareket etmişti.

"Tanrım... Dudaklarının tadını hâlâ hissedebiliyorum." diye mırıldanırken parmaklarıyla kendi dudağını okşadı. Buna izin verdiğine inanamıyor, öpücüğün altında bir anlam aramalı mıydı bilmiyordu. Chan da geçmiş hayatından bir şeyler hatırlamış olabilir miydi? O yüzden mi sürekli çok güzel olduğunu söylemişti yoksa öylesine bir şey miydi bu? Ağlamaklı bir ifadeye büründü Seungmin. "Delireceğim."

Dünyada geçireceği tam olarak bir haftası kalmıştı ama katili bulmak bir yana yeni yeni sorunlar yığılmıştı önüne. Ne yapacağını düşünürken Chan ile öldürüldüğü depoya gittikleri gün geldi aklına. İlk orada karşılaşmıştı Minho ile, ayakkabılarındaki çamurun ektiği şüphe tohumları tekrar yeşerirken onunla konuşmayı aklına koydu. Lee Minho bir şeyler biliyor olmalıydı.

Derin bir nefes alarak ayağa kalktı. Öpüştükleri akşam Chan'ı arkasında bırakarak evden çıkmış, biraz kendi kendine kalmak istediği için bir daha da geri dönmemişti ancak artık dönmesi gerektiğini hissediyordu. Ne zaman bir şeyler hatırlasa onun yanında oluyordu. Seungmin'in tüm gizli kapıları açabilecek anahtarı kesinlikle Chan'dan başkası değildi. Güneş doğmak üzereyken oradan ayrıldı.

Eve döndüğünde görünürde kimse yoktu, banyodan su sesi geliyordu bu yüzden koltuğa oturup beklemeye başladı. Ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Stresten ölecek gibi hissettiğini düşündüğü sırada zaten öldüğünü hatırladı ve kendi kendine güldü bu haline.

O sırada hiçbir şeyden haberi olmayan komiser beline bağladığı bir havluyla duştan çıkmış, odasına gidip giyinmek yerine önce telefonunu almak için salona girmişti.

"Sen-"

"Sen-"

Birbirlerini görmeleriyle aynı anda konuşan genç adamlar yine aynı şekilde sözlerini yarıda kesmiş, birkaç saniye sadece birbirlerine bakmakla yetinmişlerdi.

Born To Die || ChanMinOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz