7

288 59 74
                                    

Umarım beklemenize değen bir bölüm olmuştur keyifli okumalar<3
-------------

Neşeli, saygılı, arkadaş canlısı ve işinde çok iyi olduğu söylenen polis Lee Minho hakkında Seungmin'e ters hissettiren bir şeyler vardı. Ne kadar bakarsa baksın o sevimli yüze bir türlü ısınamıyor, birden çıkıp gelmesini ve sürekli Chan'ın peşinde dolanmasını garip buluyordu.

Yine Minho ile sigara arasına çıkan Chan'ı dalgın dalgın izlerken tam yanında bir ses duymasıyla neredeyse yerinden sıçradı. "Bir şeyler bulabildin mi bari?" diye konuşan Hyunjin'e baktı atmayan kalbini tutarak.

"Artık bir yerlerden aniden belirmeyi bırakır mısın lütfen? Tamam, ölüm meleğisin anlıyorum da hiç gerek yok bu gizemli adam tavırlarına."

Ondan beklenmeyecek bir samimiyetle güldü Hyunjin. "Aniden belirmedim. Yaklaşık iki dakikadır buradayım ama sen Bang Chan'a öyle dikkatli bakıyorsun ki beni fark etmedin bile."

Bakışlarını sonunda komiserden çekebilirken "O şeyi düşünüyordum." diye mırıldandı Seungmin. Sürekli yanına gidip gelen, sanki bir şey biliyormuş da söyleyemiyormuş gibi bir tavra sahip adama karşın gözlerini kısıp işaret parmağını sallayarak tehditkar bir havaya bürünmeye çalıştı. "Ne gördüğümü biliyorsun değil mi? O yüzden boşuna uğraştığımı söyledin."

Hyunjin kendisini işaret alan parmağı tutup indirirken yine düz bir ifade takındı yüzüne. "Evet hakkında bir şeyler biliyorum ama ölüm meleği olsam bile kafanın içindekileri göremem."

Bıkkın bir nefes alarak artık yorulduğunu belli edercesine sızlandı Seungmin. Gün geçtikçe ortaya çözmesi gereken daha çok şeyin çıkması canını sıkmaya başlamıştı. "Ne biliyorsan anlat o zaman. İşimi zorlaştırmak zorunda mısın? Bunu bana yapanın kim olduğunu da biliyor olmalısın Hwang."

Reddetme girişiminde bulunmadan sakince başını salladı Hyunjin. "Biliyorum." dedi tam Seungmin'in gözlerinin içine bakarken. Hissettiği duygularını yoğunluğunu ona da aktarmak istermiş gibiydi. "Ama sana söyleyemem. Buna iznim yok."

Genç adam kafasının daha da çok karışmasına engel olamıyordu. Hyunjin'in ses tonunda inceden inceye beliren o çaresiz tını olayların sadece bir katili bulmaktan ibaret olmadığını bir kez daha anlamasını sağladı. Değişik bir şeyler vardı Chanda, Minho'da, Hyunjin'de... Gözünün önünde beliren o kısa süreli görüntüdeki adam kesinlikle tanıdığı biri olmalıydı. Düşünmekten ciddi anlamda başının çatlayacağını hissetti bir anlığına. "Öyleyse böyle yanıma gelip durma!" diye çıkıştı istemsizce. "Neden çok umrundaymışım gibi sürekli beni kontrol ediyorsun? Bana neden öyle içten bakıyorsun?"

"Umrumdasın Seungmin. Şu an bu durumda olmamız beni ne kadar yaralıyor bilemezsin." Hyunjin derin bir nefes aldı ve parmaklarına dolanan, sadece kendisinin görebildiği Seungmin'den Chan'a hatta Minho'ya bile uzanan kırmızı iplere o an nefretle bakmaktan alıkoyamadı kendini. Her şeyi bilen tek taraf olmak onun da canını yakıyordu.

"Sadece boşuna çabalamamanı söylüyorum çünkü öğrendiğin şeyler seni hiç mutlu etmeyecek."

Hyunjin'in bunları söyleyerek karşısındakine cevap verme imkanı tanımadan ortadan kaybolmasının ve bir daha da onu ziyaret etmemesinin üzerinden iki hafta geçmişti. Issız bir depoda bulunan erkek cesedi, bunun katilin tek cinayeti olmadığını öne süren buluntular, 18 gündür tek bir izine dahi rastlayamadıkları katil... Seungmin acımasızca son bulan hayatının intikamını alma heyecanını yavaş yavaş kaybetmeye başlıyordu. Hyunjin'in söyledikleri istemsizce aklını kurcalıyor, sadece on iki gününün kaldığı dünyada katili bulmak için daha ne yapabilirdi bilmiyordu. Tüm imkanlarını halka büyük bir korku salan bu olay için seferber eden Jeonju polis teşkilatı bile bir şeye ulaşamamışken kendisinin hiçbir şey yapamayacağını düşünüyordu ta ki hakkında arama emri çıkarılan Yang Jeongin'in izine şehir dışında rastlanana kadar.

Born To Die || ChanMinWhere stories live. Discover now