42. Bölüm

789 27 7
                                    


Gözkapaklarım kapalı olduğu halde yüzüme çarpan ışığı hissettim. Gözlerimi açmaya çalıştım ama olmadı. Kaç dakikadır ya da saattir uzanıyordum bilmiyordum. Uyanıktım. Soğuğu, akan zamanı hissetmiştim ama hiçbir şey düşünemeden öylece uzanmıştım. Ara sıra Toprak diye sayıkladığımı hatırladım.

Araba kapısının kapanma sesini duydum. Işığın arabadan geldiğini anladım o an. Gözümü açmalıydım, vücudumu kıpırdatmam gerekiyordu. Yabancı biri gelmiş olabilirdi. Bu karanlıkta başıma her şey gelebilirdi. Toprak'a kavuşmadan kendimi tehlikeye atmak istemiyordum.

''Şirin?'' diyen şaşkın sesi duydum. Ses tanıdıktı ama çıkaramadım.

Biri gelmişti işte, bana yardım edebilirdi. Toprak'a götürebilirdi.

Yüzüm kaskatı olmuştu, mimiklerimi hissedemiyordum. Gözlerimi açtığımı karşımda gördüğüm bedenden anladım. Tuğcan'dı bu. Kar biraz olsun dinmişti, onu netlikle görebiliyordum.

''Toprak.'' diyebildim zorlukla. Başımı kardan kaldırmaya çalıştım ama kesici bir acı saplandı. ''Beni Toprak'a... götür.''

''Onun yanına gidiyorum zaten.'' dedi, şok içindeydi yüzü.

Beni tesadüfen mi görmüştü? Bu halimi beklemiyor olmalıydı. Nasıl görünüyordum ki? Karlar içinde uzanan, ıslak, aciz bir kız gibi mi?

Gülümsemek istedim bunu duyunca ama yüzüm gerildi, yapamadım. Umutla doldu içim. Beni Toprak'a götürebilecek tek kişi oydu. Vücuduma gelen kuvvetle oturur hale geldim, bunu yapmak dünyanın en zor hareketi gibiydi.

''Beni de...'' Beni de götür. Omuzlarım çöküktü, başımı dik tutmakta zorlandım. Sesimi duyamıyordum bile.

''Göl evini kontrol ettim, yoktun. Kaç saattir buradasın?'' dedi. Göl evini mi kontrol etmişti, Toprak mı istemişti? Konuşamadım. Montunun kollarını sıyırdı, saatine baktı. ''Bire geliyor saat.''

Evi anımsadım. Toprak akşam dokuzdan sonra odasından çıkmıştı, çok geçmeden felaketin içinde sürüklenmiştik. On, on buçuk gibi ayrılmış olmalıydım babamın yanından tahminen. Söyleyemedim.

''Sana sadece göz atmam gerekiyordu, ona götürmemi söylemedi ki.'' Çenesini kaşıdı. Düşünceliydi. O da karlara bulanmıştı. Yanıt veremedim ama yalvarmak istiyordum götürmesi için. ''Seni böyle bırakamam, öleceksin. Öldürür beni.'' Sonlara doğru sesi kararlı bir hal aldı. Kollarımdaki acıdan ve görüş açımın değişmesinden anladım ki kollarımdan tutup kaldırdı beni.

Arabanın arka kapısını açtı. Oturdum. Sıcacıktı içerisi. Kapıyı kapattı, arabayı çalıştırdı. Üzerimdeki soğuk çözüldükçe çığlık çığlığa ağlamak istedim acıdan. Derim kazılıyordu sanki. İstemsizce yana devrildim, ayaklarım koltuktan sarkıyordu. Uzanır haldeydim. Tuğcan'ın başını kısa süreliğine bana döndüğünü gördüm. ''İyi misin?'' dedi, sesi gergindi. Doğru mu yaptı, yanlış mı yaptı çıkaramıyordu galiba.

''O iyi mi?''

Bir süre sessiz kaldı. Ofladıktan sonra cevap verdi. ''Arabası karda takılı kalmış.''

''Yarası.'' dedim korkuyla. Üç dört saattir yarası açık mıydı?

''Gideceği yerde doktor bekliyordu ama kar yolu tıkamış.''

''Toprak.'' diyen sesim korku doluydu. Hıçkırdım.

''Sakin ol, onunla konuştum.'' Sesi sakin olsa da o da gergindi, biliyordum.

''Neden daha...'' Koltukta doğrulmaya çalıştım. ''...daha erken gelmedin?''

Onun yanında olabilirdim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 07, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

AŞK KUYTUSUWhere stories live. Discover now