16. BÖLÜM

5.4K 191 14
                                    


Aradığınız numara kullanılmamaktadır.

Sıkılgan bir nefesin eşliğinde ameliyattan yeni çıkmış bir insanın uyuşukluğunu, yorgunluğunu andıran tavırla boylu boyunca koltuğa bıraktım bedenimi. O kadar kötü hissediyordum ki, hareket edecek gücü kendimde bulamıyordum, şu an bulunduğum pozisyonda saatlerce uzanıp başımı bile oynatmadan gözlerimi tavana sabitleyebilirdim.

Hem üşüyordum hem de bedenim yanıyordu. Neyse ki, şöminenin içi boştu. Ateşim otuz sekizi geçmiş olmalıydı, bu sıcaklığın başka bir açıklaması olmazdı. Günlerdir geleceğini tahmin ettiğim hastalığım ihmal etmeden bedenime uğramıştı tabii. Birkaç hafta kadar ılık, esintili olan havalar şimdi kupkuru bir soğukla kuşandığı için, bedenimin bu hava değişimine direnmesi her zaman olduğu gibi başarısız olmuştu.

Annemi iki gün boyunca üst üste aramış ve çalan telefonun cevapsız bir şekilde sonlanmasını dinlemiştim her seferinde. Bugün üçüncü güne uyanışımdı ve annemin hattının kullanılmadığı söyleniyordu telesekreter tarafından. Annemden başka birinin de numarası ezberimde yoktu, Toprak kendisini kaydetmişti telefona. Ve aynı zamanda Toprak, üç gündür eve uğramamıştı bile. Belki bir ses duyarım diye yastığımı, yorganımı salona taşımış ve üç gündür burada başımı yastığa koymuştum ama yoktu, evin önünden bile geçmemişti.

Kollarım koltuktan aşağıya sarkarken telefonun elimden düşüp halıyı boylamasına izin verdim. Toprak, dün akşam sekizden beri tam on sekiz kere aramıştı. Bu, o akşam gittiğinden beri bana ilk ulaşma girişimiydi. Sonra da uyuduğumu varsaymış olmalı ki, aramayı kesmişti. Ama saat öğlen ikiye geliyordu, Toprak'ın odasından önümdeki masaya taşımıştım küçük saati.

Bilerek açmıyordum telefonları, merak etsin ve buraya gelsin istiyordum. Konuşmamız gerektiğini hissediyordum, yapmam gereken açıklamalar vardı. Konuşmadan rahat edemeyecektim. Defalarca kez özür dilemek, pişman olduğumu anlatmak, olayı bir de benim ağzımdan dinlemesini istiyordum.

Ozan'ın dediği gibi beni kovmamış veya düşündüğüm gibi tiksinti dolu bakışlarla beni kapı dışarı etmemişti, sıcak bir çatının altına sokmuştu beni ama kendisi neredeydi? Yaptığım rezillikten dolayı yüzümü bile görmek istemiyor muydu acaba? Gözlerimi yumdum ve düşünmemeye çalıştım. O akşamdan beri kendime bu tarz soruları soruyordum ve artık zihnim kaldırmıyordu.

Telefonun titremesiyle bedenimi hiç kıpırdatma gereği duymadım, yine Toprak arıyor olmalıydı ama inadım tutmuştu, açmayacaktım. O, buraya gelecekti ve yüz yüze konuşacaktık. Tabii benim gözlerimi açıp karşısında dikilip ona açıklamalarımı yağdıracak enerjide değildim ama orası da halledilirdi, yeter ki gelsindi.

Titremenin kısa sürdüğünü fark ederek elimi zorlukla telefona uzatıp kendime çektim. Mesaj gelmişti Toprak'tan.

''İyi misin?'' yazıyordu.

Telefonu bırakıp gözlerimi kapattım tekrardan, üşüdüğümü fark ederek yorganı biraz daha kendime çektim ama ateşin önüne atılmış bir beden kadar kavrulmuş hissediyordum kendimi aynı zamanda. Bu çok iğrenç bir histi. Yorganı çekip atsam kutuplara fırlatılan bir bedenin soğuğa çarpışıyla titremesi, örtsem cehennemin uçurumunda sallanan bir bedeni andırıyordum.

Gözlerimi kapatırken tek umudum Toprak'ın kısa sürede gelmesiydi. İnadım tuttuğu için ona haber verememiştim ama hastalığım ilk defa bu kadar ağır geçiyordu ve ilk defa tek başıma atlatmaya çalışıyordum. Ölüp kalmasam iyiydi.

Kapının çalınmasıyla gözlerimi zorlukla araladım. Gözlerimi açabilmem yaklaşık on saniyemi almıştı ve kapı artık sert çalınıyordu. Hızlı ve sert. Sonunda gelmişti.

AŞK KUYTUSUWhere stories live. Discover now