30. BÖLÜM

1.9K 71 44
                                    


''Anne.''

''Kızım?'' Telefondaki sesi duyduğumda kısa bir an duraksadım. Kendimi bu koca evde öyle yalnız hissetmiştim ki belki telefonlarımı açar diye annemi aramıştım ve ilk çalışta açmıştı.

''Benim anne, nasılsın?''

''Sen nasılsın asıl, iyi misin kızım? Doğru söyle bak, zorla tutuyor o adam seni değil mi? Yoksa niye bırakasın sen bizi?'' Annemin endişeli ve hızlı sesi kulaklarıma dolarken iç çektim.

''İyiyim anne, merak etme. Toprak kötü bir adam değil, bana iyi davranıyor.'' Birini vurduğu gerçeği zihnimde çınlarken ileri geri yürüyordum evin salonunda.

''Babanın anlattıkları doğru mu Şirin? Güzel kızım, parkta babanı dövmesine izin mi verdin o adamın? Neden babanla evimize dönmedin?''

''Anne, bunlar karışık şeyler...'' Derin bir nefes aldım. ''Babamın neler anlattığını bilmiyorum ama bunları uzun uzun konuşalım olur mu? Sen neden telefonlarımı açmadın?''

''Baban çok kızgındı sana. Kendi isteğinle o adamın evinde kaldığını söylediğini duyduğunda delirdi. İzin vermedi seninle konuşmama.''

Dudaklarımı büktüm. ''Peki sen, anne? Sen de kızgın mısın?''

''Senin bir bildiğin vardır, o adam zorlamıştır seni. Biliyorum ben kızımı. Bize ihanet etmezsin ki sen. Hadi gel eve. Nasıl özledim seni...'' Annemin titrek nefesini işitince gözlerim doldu. Ben de çok özlemiştim. Sesini günler sonra duymak bile mucize gibi geliyordu.

''Eve gelmeme babam ne der?'' dedim tedirginlikle.

''Baban birkaç gündür eve gelmiyor, arayıp soruyor sadece. Gel sen eve, konuşurum ben babanla.''

Lavabonun kapısının kilit sesini duyduğumda ''Tamam anne, ben geleceğim. Şimdi kapatmam gerek.'' dedim hızlıca.

Tuğcan ellerini pantolonuna kurulurken kapıya doğru yürüdü. Bakışları kısa bir süre bende gezinmişti. ''Kimle konuşuyordun?''

''Hiç.'' diyerek geçiştirdim. Şüpheli bir şekilde baksa da uzatmadı. Saat gecenin biriydi. Toprak gittikten iki saat sonra burada olmuştu Tuğcan.

''Hadi gidelim.'' deyip portmantodaki ceketi aldım. Toprak üstündeki kazakla gitmişti, umarım üşümemiştir... ''Beni Toprak'ın yanına götüreceksin değil mi? Söyledim sana. Yoksa gelmem diyorum.''

Ofladı Tuğcan dışarı çıktığımızda. ''Toprak başımın etini yiyecek.''

''Onu merak ediyorum, yanında olmak istiyorum. Hiçbir şey olmamış gibi evde onu bekleyemem kusura bakma, lütfen.'' Sesim yükseldi sonlara doğru.

''Tamam, sakin ol. Toprak'a götüreceğim seni.'' Arabaya bindiğimizde etrafa son bir bakış attım. Burası o kadar güzeldi ki, özleyecektim. Verandaya baktığımda o güzel, heyecanlı dakikalar aklıma geldi. Sözde bir hafta boyunca güzel bir tatil olacaktı bize. Ama daha akşamında mahvolmuştu. Üzerime mor, boğazlı bir kazak ve siyah, kot pantolon geçirmiştim. Diğer kıyafetleri de almaya gerek duymamıştım. Belki artık onlara ihtiyacım olmazdı...

Sessiz bir şekilde yoldaydık. Yarım saati geçmiş olmalıydı. En sonunda aklımdakileri dillendirdim. ''Dün akşam toplantıda olduğunuzu sanıyordum.''

Tuğcan bana kısa bir bakış gönderdi. ''Öyle zaten. Orada bir adamla anlaşmazlık çıktı.''

''Ve Toprak da onu silahla vurdu, öyle mi? Yani bu çok ciddi bir şey, adam ölebilirdi. Nasıl bu kadar sakin konuştuğunu anlamıyorum.'' Ben bir insanla kavga etmeye bile çekinirdim. Sakin, uyumlu bir hayatım vardı ama yanında olmak istediğim adam nelerle uğraşıyordu? Sanırım biz çok yanlıştık.

''Kavgayı başlatan adamdı, silahı da o çıkardı. Toprak onu vurmasaydı, o Toprak'ı vururdu. Bunu mu isterdin?''

Son söylediği şeye yüz buruşturdum. ''Başka bir yolu yok muydu yani? Sen ne yapıyordun o sırada? Adama neden engel olmadınız ki, hem otelde değil miydi toplantı?''

''Toplantıdan önce dışarıdaydık Toprak'la, o zaman yaşandı bunlar. Adam seni lobide görmüş, hakkında ileri geri konuştu. Toprak'ın sessiz kalmasını beklemiyordun herhalde. Bir anda gelişti her şey, ne düşünüyorsan düşünme. Toprak sana anlatır olayı.''

Dumur olmuştum. Bana laf atıldı diye kavga mı etmişlerdi? Ve bunun için silahlı bir kavga mı olmuştu? Çok saçmaydı. Yolun geri kalanı sessiz geçti. Karakolun önünde durduğumuzda derin bir nefes aldım. Aklımda o kadar çok soru vardı ki. Vurulan adamın durumu nasıldı, kavga tam olarak nasıl gerçekleşmişti, adam hakkımda ne demiş olabilirdi... Toprak'ı ve karşısındaki orta yaşlı adamı gördüğümde Tuğcan'a döndüm. Adamın yüzü tanıdık geliyordu. Sonra hatırladım. ''Bu adam Toprak'ın babası değil mi?''

''Evet.''

''Toprak neden dışarıda? Nasıl izin vermişler çıkmasına?''

''Bilmiyorum, halletmişlerdir meseleyi.''

''Adam vuruyor ve öylece dışarı çıkıyor yani öyle mi? Bu nasıl hallediliyor ki?''

''Şirin, boş ver.''

Birine zarar verip serbest kalan bir adam tabii ki de sinirimi bozardı. Bunu yapan kişi Toprak diye sakin kalamazdım ki. Sinirli bir şekilde önüme dönerken izlemeye devam ettim.

Adamın saçları, aynı Toprak gibi kahverengi ve gürdü. Boyu Toprak'tan biraz kısaydı ve tartışıyor gibi görünüyorlardı. Hatta Toprak'ın burnundan soluduğuna emindim. Hızlı bir şekilde arabadan indim ve öyle bekledim bir süre. Belki özel konuşuyorlardı, bölmek niyetinde değildim. Tuğcan da benim gibi arabanın önünde dikildi. Rüzgâra teslim olmuş saçlarımı arkaya itip yatıştırmaya çalışırken Toprak'ın, babasına yumruk attığını görür görmez ileriye doğru atıldım.

Adamın adını hatırlamaya çalıştım ama olmadı. Yere uzandı bedeni. O an göz göze geldik. Toprak'ın bakışları, babasının bakışlarını takip ettiğinde göz göze geldik ama bunu umursamadı. Öne dönüp yumruk sallamaya devam etti. Hem şaşkındım hem korkuyordum. Bir insan babasına bile nasıl el kaldırabilirdi ya?

Toprak'ın yanında eğilip onun kolunu tuttum ve engel olmaya çalıştım. Ama durmuyordu. Adamın yüzünden kanlar akarken dehşete kapılmıştım. Tuğcan neden yardım etmiyordu? Sessiz bir şekilde dikiliyordu hâlâ. En sonunda dayanamayıp ''Toprak, dursana. Korkuyorum, görmüyor musun?'' diye bağırdım. Adamın ve Toprak'ın bakışları bana döndü. Kavgadan korktuğumu bildiği halde nasıl bu kadar acımasızca kavga edebiliyordu babasıyla, yanımda.

Toprak, gözlerini gözlerime sabitledi. Bakışlarını açıklayamıyordum. Sadece bakıyordu. Duraksamıştı. Belki de sonunda anlamıştı korktuğumu... Ama umurumda değildi. Öfkeyle ayağa kalktım. ''Sen nasıl bir adamsın Toprak ya? İnsan babasına el kaldırır mı? Peki ya silahla adam vurmana ne demeli?''

Toprak, tepkisiz bir şekilde suratıma baktığında arkamı dönüp koşmaya başladım. Karakolun önü bomboştu. Etraf sessizdi. Sadece benim ayak seslerim duyuluyordu.

''Nereye gidiyorsun?'' Toprak'ın tedirgin sesini duyduğumda içimde şefkat bile oluşmadı. Gitmemi istemiyorsa ona göre davranmalıydı. Çok öfkeliydim.

Ona döndüm. ''Gelme peşimden. Eve gideceğim.''

Aslında aklımda Toprak'ın beni eve bırakması, ailemle konuştuktan sonra beraber Bolu'ya dönme fikri vardı ama artık her şey mahvolmuştu. Artık Toprak'a dönemezdim. Ben, bu öfkeli adamdan çok korkuyordum. Yaptıklarını aklım almıyordu. Onunlayken güvende, mutlu ve huzurluydum evet ama tüm bunları görmezden gelemezdim.

Gecenin karanlığında, cebimde beş kuruşsuz nereye gidebilirdim bilmiyorum ama buradan uzaklaşmak istiyordum şu anda sadece. Toprak'ın yüzündeki o yoğun ifadeyi, gecenin karanlığında seçebildim. Tekrardan arkama dönüp koşmaya başladım. Onun arkamdan gelen adım seslerini duyuyordum ama durmaya niyetim yoktu.

O'ndan korkuyordum.

O'ndan kaçmak istiyordum.

AŞK KUYTUSUWhere stories live. Discover now