31. BÖLÜM

4.4K 115 60
                                    


Etrafımda karanlıktan dolayı seçemediğim detaylar vardı, yolun ortasına bırakılmış tabelayı görmeyip takılmıştım mesela ama neyse ki dengemi düzene sokup koşmaya devam ettim. İnadım tutmuştu artık. Bu karanlıkta, beş kuruşsuz hiçbir yere gidemeyeceğimin farkında olsam da arkama dönmeye niyetim yoktu, Toprak'a çok öfkeliydim. Göz göze bile gelmek istemeden kaçmak ve onun sınırlarından kurtulmak istiyordum.

Durmama neden olan şey gidemeyeceğimi anlamış olmam değil, Toprak Karatuğ'un enseme vuran sıcak nefesi ve kollarıma dolanan büyük avuçlarıydı. Ne olduğunu kavrayamayacağım kadar kısa bir sürede kendine çevirdi beni. Çok koşmamıştık ama o da ben de nefes nefeseydik. Alnını gölgeleyen, dağınık saç tutamlarına ve hızlı hızlı nefesler aldığı aralık dudaklarına kaydı gözlerim. Nereye gidiyorsun? diye sorarken yüzüne asılan çaresizlikten eser yoktu şimdi. Salt öfke görüyordum yüzünde.

''Nereye gittiğini sanıyorsun?'' dedi, öfkesi sesine belirgin bir şekilde yansıdı ama bağırmamıştı. Sanki bağıracak çağıracak gibiydi biraz sonra. Fırtına öncesi sessizliği andırıyordu sesi, bakışları... Bana kızmak istiyor ama benden bir açıklama bekliyordu sanki. Gittiğim için bana kızmaya hakkı yoktu, benim gibi uyumlu, sakin, hayatında kavgaya katılmamış bir insanın son zamanlarda yaşadığı bu şeyler o kadar ağırdı ki kalmak için gücüm kalmamıştı artık. Derin bir nefes alıp etrafıma bakındım. Konuşacaktım ama nefesimin sakinleşmesini bekliyordum.

Toprak'ın babası ve Tuğcan karşı karşıyaydılar. Onlara uzak da olsak bir şeyler tartıştıklarını anlamıştım. Tekrar Toprak'a döndüğümde sabırsız bakışlarını yüzümde sabitlediğini fark ettim. Bedeninin yanında asılı kalan ellerini yumruk yaptığı da gözümden kaçmadı.

''Annemlerin yanına gideceğim.'' deyip kendimden emin bir şekilde dikildim karşısında ama çizdiğim profilin aksine çok korkuyordum. Yalnız kalsam oturup ağlar ve yaşadıklarımı sindirmeye çalışırdım büyük ihtimalle.

''Bu konu hakkında ne konuştuğumuzu hatırlıyorsun değil mi?'' Toprak kendini tutmaya çalışıyordu ama öfkesi yüzünde kabarıyordu her saniye.

''Evet hatırlıyorum, istemediğini de biliyorum. Gideceğim Toprak ama konuştuğumuz gibi değil. Dönmeyeceğim.'' Ellerimi nereye koyacağımı, ne mimik yapacağımı bilmiyordum. Gözlerimi kaçırdım istemsizce. Bu sözleri ederken anlam veremediğim bir ağırlık binmişti üstüme ama kollarımı kaşır gibi ovuşturup bakışlarımı tekrardan Toprak'a yükseltirken yüzüme kararlı bir ifade yerleştirip konuşmaya devam ettim. ''Yanında kalmak istemiyorum artık.''

Toprak'ın yüzündeki öfkeli ifadenin paramparça oluşunu ve duraksamasını izledim saniyelerce. Sustu öylece. Dudakları aralık bir biçimde kaldı. Söylediğim sözler onu parçaladığı gibi beni de içten içe darmadağın etmişti. Daha birkaç dakika önce ona karşı salt kızgınlık vardı içimde, kaçıp gitmek istiyordum. Bunun çok kolay olduğunu sandım. Tüm bu zorlukları bırakıp ailemin yanına dönme fikrini kolay ve mantıklı buldum. Ama tam şimdi bu sözleri dökerken ve ağırlığı altında ezilmemek için büyük çaba verirken aldığım kararın ne kadar zor ve acı olduğunu fark ettim.

Gözyaşımı sildiği, beni göğsüne çekip sarmaladığı, sıcacık şefkatini hissettirdiği, yatağını, uykusunu benimle paylaştığı, öptüğü anlar anbean zihnimde akmaya başladı.

''Bana öfkeli olduğun için böyle konuşuyorsun.'' dedi, yüzündeki afallamış ifadeyi silip. Bu cümle bana tanıdık geldi. Benim sözlerimdi. Onun öfkesini sarılarak dindirmiştim. Şimdi o bana sarılsaydı benim de öfkem diner miydi?

''Toprak... Ben kalamam. Tüm bunları kaldıramıyorum.'' dedim. Evet gitmek çok ağır geliyordu ama bu gece yaşanılanları göz ardı edemezdim. Sözümden dönmek istemedim.

AŞK KUYTUSUTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon