4.BÖLÜM

15K 534 24
                                    


Üst kata çıktığımda, aşağıya baktım. Buradan sadece salon gözüküyordu, mutfak çok kenarda kalıyordu. Onun bakışları artık yokken hafiflediğimi hissettim. Önüme döndüm ve bir iki adım attım. Tam karşımdaki oda, onun odası olabilirdi. Koridordaki diğer odaların kapısı kapalıyken, bu kapı yarım açıktı. Her adımımda, ayağımın altındaki ahşap ses çıkarıyordu. Ağır adımlarla kapıyı itip odaya girdim. Hiçbir zaman yabancı bir evde rahat olamamıştım. Huyum buydu, kendi evim dışındaki bir evde yemek yemeye bile çekinir, fazla ayak altında dolaşmak istemezdim.

Evet, sanırım bu onun odasıydı. Aynı salon gibi gri, siyah renklerini barındırıyordu. Acaba bu evi o mu dizayn etmişti? Yüksek bir ihtimalle öyleydi çünkü ona baktığımda tam olarak siyahların, grilerin adamı gibiydi. Bakınca onu açık renkli kıyafetlerle düşünemiyordum, onun tasarladığı bir evin açık renklerle kombine edilmiş olmasını da tahayyül edemiyordum.

Toprak, karanlık bir adamdı bence. Birkaç kelime konuşmayla ve onunla geçirdiğim birkaç saatle bunları düşünmek pek mantıklı değildi tabii ki ama gözleri kadar açık olmayan bir zihni olduğuna neredeyse emindim. Kesinlikle, ondan bir sürü sır ve bir sürü karanlık hikâye çıkardı. Onun bende oluşturduğu profil bu şekildeydi. Karanlık, sırlarla dolu bir Toprak. Hayatımın genelinde hep sessiz biriydim ve en gözlemci insanlar sessiz kişiliklerden doğardı. Biz sessiz insanlar, bakardık, içimizde yorumlardık. Dedikodu yapmayan ama dedikodu malzemesi çok olan insanlardı sessiz insanlar. Yine de çok içime kapanık sayılmazdım, sevdiğim insanlarla sohbet ederdim. Kanımın ısındığıyla konuşmak hoşuma giderdi. Benim gardım, dışarıdaki insanlara karşıydı.

İttiğim kapı sonuna kadar açılmıştı ama odadaki yarı açık cam yüzünden ileri geri sallanıp duruyordu. Odanın içinde adımlarken kollarımı ovuşturdum, çok soğuktu. Yağmur kesilmişti ama bulutlar karalığını koruyordu. Kuru soğuktu dışarıdaki. Odanın içinde bir kapı daha vardı, beyaz, buğulu camlı bir kapı. Banyo olmalıydı. Oda gayet sadeydi. Çift kişilik bir yatak vardı, üzerinde katlı duran lacivert yorgan duruyordu. Koskocaman, siyah, aynalı bir gardırop ve yatağın yanındaki küçük komodin dışında pek bir eşya yoktu. Bej rengi, yünlü halıyı kirletmek istemediğim için çıplak ahşabın olduğu yere yürüdüm. Ayakkabılarla dolaşmam sorun olur muydu acaba şu anda?

Bakışlarım komodinin üzerindeki saate kaydı. Eğilip saate baktım. Öğlenin biriydi. Demek ki beş saattir ortada yoktum, annem kesinlikle meraktan ölmüş olmalıydı. Toprak'ın telefonumu yol kenarına attığı an zihnimde belirdi. Toprak'ı ikna edip de evime dönebilseydim keşke. Ama bu fikir imkânsız görünüyordu. Eğildiğim yerden doğrulmak üzereyken yatağın üstündeki siyah cismi fark ettim. Dokunup kendime doğru çektiğimde bunun bir silah olduğunu anladım. Bir kısmı yastığın altında kalmıştı. Ellerim titredi. Silah, bana her zaman ürkütücü gelmişti. Hayatımda ilk defa dokunmuştum. Kesinlikle uğursuz bir şeydi.

''Saati öğrendin mi?'' Toprak'ın sesiyle sıçradım, ellerimi saniyesinde silahın üzerinden çekip arkama dönerken gergindim. Hızlı hızlı başımı sallayıp bakışlarımı kaçırdım. Utanmıştım. Odasını karıştırırken yakalanmış gibi olmuştum. ''O zaman çıkabilirsin.'' Son derece netti sesi. Başımı kaldırdığımda göz göze geldik. Yüzüme odaklanan bakışları keskindi. Sanki sadece bakmıyor, içimi de okuyor gibiydi. O böyle dimdik yüzüme baktığında savunmasız hissediyordum ama bu sefer gardımı indirmedim. Meydan okumak istedim. Sırtımı ona dönmeden, dimdik karşısında dikilirken parmaklarımı yatağa uzattım ve el yordamıyla silahı buldum. Kapının pervazına yaslanmış dikkatle hareketlerimi izliyordu.

Silahın kabzasını kavradım ama elimde emanet gibi duruyordu. Sanki her an düşecek gibi. Ne sıkı ne gevşek tutuyordum. İçimde kesinlikle bir anlık cesaret doğmuştu, yoksa bu uğursuz şeyi asla elime almazdım. Hızla inip kalkan göğüslerim dışında bir hareketlilik yoktu odada. Hiçbir tepki vermeden sadece izliyordu beni. Bu soğuk havada ateşten yandığımı hissettim. Silahın ucu, yere bakıyordu. Onu hedef almaya cesaret edemedim, kaza çıkma ihtimalinden korkuyordum. ''Bana...'' Sesim titrek ve cılız çıkmıştı, kendimi toplayıp tekrar konuştum. ''Bana çok güveniyorsun herhalde. Silahı koyduğun bir odaya tek başına gönderdiğine göre.''

AŞK KUYTUSUWhere stories live. Discover now