Bölüm 17

430 19 0
                                    

"Bana değil de boşa harcanan yıllarıma yazık oldu"

İyi okumalar.

Tam çıkıyorduk ki arkadan it bağırdı, "geç kaldınız çoktan köye vardılar ve kaçak silahları sınırdan geçirecekler", öfke ile silahımı doğrultup yüzbaşına baktım aldığım onay ile tek hamlede Anlı'nın catından vurdum.

Gözleri öyle manalı bakıyordu'ki anlam veremedim, sanki böyle birşeyler sormak için içi içini yiyordu, sormaya yüzü yoktu, kalbimde ince bir sızı oluştu anlık bir sızı, umursamayarak yanından geçip köye doğru yol aldım, onlarda arkamdan gelmişlerdi, koşa koşa gidiyorduk yüzbaşı çok dan çocuklara haber vermişti, çok az bir yolumuz kalmıştı ki "komutanım mühimmatımız bitti" hasanın sesi kulağımız'da yankılandı, hızımızı artırırken yüzbaşı kararlı bir ses tonuyla" Dayanın Aslanım geliyoruz çok az kaldı,  savaşın pes etmeyin" dedi.

...

Köyün girişine geldiğimizde hatinden fazla sesizdi, evlerin pencereleri dahi kapalıydı, derin nefes alarak yüzbaşına baktım, kafasıyla işaret etti, ve ellerini kulanarak emirini verdi, Emire itaat içeri sızdık, köyün başında belli hiç bir askerden ses yoktu, içime düşen sıkıntı tanımadığım insanlar için miydi, belkide asker olmanın en büyük kuralıydı, silah arkadaşının can güvenliği, içim içimi yerken köy meydanına gelmiştik, aniden duran yüzbaşı ile bizde durduk gözümüz onu buldu, sanırım pusu kurulmuş olabilir diyordu, etrafı süzdüm, haklıydı bu kadar sesiz olması imkansızdı, arkamdan gelen sesler ile bakışlarım orayı buldu, pusu kurulmuştu silahımı doğrultuğum gibi adamın tekini indirdim, "Komutanım pusu" yüzbaşı da döndüğü gibi adamları tek tek indirmeye başladı, diğerleri de önden güvenlik sağlıyordu, "Komutanım çocuklar nerde"  yüzbaşı hala silahını ateşlerken "Bilmiyorum Asena burda bir yüzbaşı bir teğmen olarak bunu nasıl farketmeyiz"
Bazı şeyleri farketmekle olmuyor, sessizliğimi koruyarak önüme dönüyordum ki yandan yüz başına nişan almış olan iti gördüm, silahımı oraya çevirerek " komutanım hareket etmeyin" bana döndüğü anda silahı ateşledim, çatılan kaşları ile "Ne yapıyorsun sen" hiç bir şeyin farkında değildi, öfkeyle yaklaştığı gibi kolumdan tutarak duvarın dibine çekti, dişlerinin arasından " sen kendini ne sanıyorsun, ajan filan mısın anlamadım ama sana ekmek vermem duydunmu" kafamı salladım, iyiliğin karşılığı da bu olsa gerekti, kalbimin kırılmasını bırak hiç bir şey hissetmiyordum, benim asker olabileceğim gerçeğine inanmamıştı, ona sıkacağımı düşünüyordu, bana hiç güvenmiyordu, gülümsedim sanki daha önce güvenmişti, güvenmediği sevgim ile yıllardır ona sadıktım, işime odaklanacaktım, onun dedikleri umrumda bile değil, o gideli çok olmuştu ben olduğum yerde kalmıştım bunu da arkamdan çekilen tetik ile hisetim, kahretmesin, dönerek silahı tutan elini tutugum gibi havaya kaldırıp mermiyi boşaltım, silahı uzağa atıkdan sonra pis yüzüne dönerek bacak arasına tepigi geçirdim acıyla iki büklüm olması ile mermiyi beynine yedi, kim sıktı diye etrafıma bakmıştım ki, Ömer'i görmem ile gülümsedim, "Hallediyordum" diye seslendim. " hepimiz boş boş yatmıyoruz komutanım görün istedim"  göz kırptıkdan sonra ön kısma doğru ilerledi, ardından da ekibin hepsi, çok güzel rezil olmuştum.

...

Biten çatışmanın ardında ortalık leş kaynıyordu, anlımdan akan ter sabrımın son damlalarıydı, öfkemse terör başını yakalayamamızdı, köydeki insanlar yavaş yavaş sokağa çıkmaya başlamıştı, askeriy üsten ekip istendi leşleri kaldırmak için, canım sıkılmıştı, tam helikoptere yönelmiştik ki gelen ses ile bı an duraksadık, "komutanım resimdeki adam köyün sağ çıkış tarafında" yusufdu bu keskin nişancı, unutmuştum, ya onlar onlarda mı unutmuştu, hepimiz emir için yüzbaşına dönerek beklenti ile baktık, oysa bizi umursamadan Yusuf'a seslendi.

 ÇEŞME BAŞINDA Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt